ŞİFA KAZANI
- Ayşe Kevser Can

- 20 Şub 2024
- 3 dakikada okunur
Yazar: Ayşe Kevser Can
Editör: Hatice Sari
Şef Editör: Behice Kavak

Evvel zaman içinde kalbur hayal peşinde Hayaletler Ülkesi’nde meraklı mı meraklı becerikli mi becerikli aynı zamanda sevimli hayalet Yumiyum ile ninesi Pumipum yaşarmı. Bu ülkede hayaletlerin pilelerinin ürettiği rüzgârlar, isimlerindeki harflerin yarısını bilinmez diyarlara uçururmuş. Giden harflerden dönen olmadığından geriye kalan kısacık isimlerle yetinirlermiş. Tıpkı Yumi ile ninesi Pumi gibi! Bunun nedenini kimseler çözememiş. Neden böyle olduğuna dair nice efsaneler ortada dolanırmış.
Hayalet pilelerinin ürettiği bu rüzgârlar, isimlerindeki harflerin yarısını uçururken esintinin şiddetine göre kalplerini de kırıp geçirmeyi ihmal etmezmiş. Bizim sevimli, minik hayalet Yumi de rüzgârdan nasibini alanlardan olmuş.
Yarım kalan ismi ve kırılan kalbiyle yaşamak Yumi’ye çok zor ve sıkıcı geliyormuş. Buna bir çözüm bulmayı kafasına koymuş. Günler günleri aylar ayları takip ederken Yumi ne yapacağını, bu işe nasıl son vereceğini bir türlü bulamıyormuş. Hayaller duman duman, gerçekler bulut bulutmuş. Mevsimlerden bahar yeli püfürderken, Yumi masal treninde pufurdamış. Bir gün bir anda ninesinin yaptığı karışımlar gibi bir karışım yaparsa işine yarayacağını düşünmüş. Aklına rüzgâr gibi hızlı, kuş tüyü gibi hafif bir tarif esivermiş. Yumi, ninesi Pumi’nin çeşit çeşit otlarla dolu ve kokuları keskin, içleri bin bir derde deva sulardan oluşan kavanozların bulunduğu kulübesine doğru efil efil eserek uçmuş. Kulübenin tahta kapısının sürgüsünü hafifçe zorlayıp çekerek içeriye girmiş. Doğanın bütün şifalı otlarının kokusu genzine kaçarak pilelerini titretmiş, kapıyı telaşla kapatmış ki şifalı otların kokusu kapı aralığından sızıp kaçmasın.
Beyaz ışıkla aydınlatılmış, lacivert renge boyalı odada gözüne ilk olarak kapının sağ köşesine yerleştirilmiş tek gözlü çekmeceli dolap ilişmiş. Üzerinde de boy boy sıralanmış çeşitli bitkiler, tabiat ansiklopedileri ve neredeyse kendisi kadar büyük tupturuncu balkabağı duruyormuş. Odanın ortasında ninesi Pumi’nin şifa kazanını gören Yumi’nin heyecanı katbekat artmış. Her zaman ninesinin yanında duran ve onu ilgiyle izleyip dikkatle dinleyen Yumi, aklından geçen tarifi denemek için minik kollarının pilelerini sıvamış. Sıvadıkça pileleri düşmüş, düştükçe sıvamış ve en sonunda pes edip bırakmış.
Şifa kazanının arkasındaki duvarda, alt alta hizalanmış raflarda yer alan cam kavanozlarını tek tek gözden geçirip, üzerindeki fihrist etiketlerini dikkatlice okumaya başlamış. Bulut renkli cam kavanozda yağmur suyu, yeşil renklide zeytinyağı, sarı renklide zerdeçal tozu, mavi renklide gözyaşı suyu, turuncu kalplide arjuna kabuğu, hâkî yeşil renklide güneş ışığı tozu, hemen alt rafta ise diğerlerine nazaran daha büyükçe mavi kalpli cam kavanozda amalaki tozu, çimen yeşili renkli teneke kutuda ise moringa çayı yer alırmış.
Ninesi Pumi’nin doğanın derinliklerine doğru şifa kaynakları bulmaya gittiğini bildiğinden kulübeye rahatlıkla giren Yumi, ninesini taklit ederek aklından geçenleri tek tek uygulamaya koyulmuş. Biraz yağmur suyu biraz da gözyaşı suyu koyarak başlamış şifa kazanını kaynatmaya; arjuna kabuğundan amalaki tozuna kadar kalbe iyi gelecek ne kadar şifa kaynağı var ise eklemiş, ekledikçe karıştırmış. Karıştırdıkça eklemiş. Ekledikçe bir daha karıştırmış. En son moringa yapraklarını atmış ki ne görsün! O da ne!
Kulübenin her bir köşesine şifa kazanından ışık huzmesi dağılıyormuş. Yumi, şaşkınlıktan mıdır heyecandan mıdır bilinmez, neşe ile karışık korkulu bir merak içinde aklına düşen tarifin sonuçlarını sabırsızca izlemeye başlamış. Şifa kazanında kaynayan Yumi’nin tarifi kaynadıkça koyulaşmış, koyulaştıkça katılaşmış ve katılaştıkça kremsi bir kıvam almış.
Acaba Yumi aklındaki tarif ile ortaya çıkan kremi tutturabilmiş miydi? Krem, istediği sonucu verecek miydi? Ninesi Pumi geldiğinde kendi elleriyle ve özgün tarifiyle yaptığı kremi beğenecek miydi? Tüm bu sorular Yumi’nin heyecanlanmasına, kalbinin güp güp atmasına neden olmuş. Heyecanının ve merakının hızına yenik düşen Yumi, kremi önce kendisinde denemek istemiş. Kalbinin en kırık kenarlarına sürmüş, sürmüş, iyice sürdüğünden emin olmuş.
Kremin içindeki şifalı otların etkisiyle kalbinin üzerindeki kırıklar iyileşmeye ardından kalbi bir bütün hâlinde, pürüzsüzce parlamaya başlamış. Yumi, şaşkınlıktan neredeyse minicik dilini yutacakmış. Kendisi gibi küçük ama çok kırılmış olan kalbi ışıl ışıl parlıyormuş. Ninesi Pumi, ormanın derinliklerinden topladığı otlarla dolu heybesi ile çıkagelmiş. Heyecandan pileleri zil çalıp yerinde duramayan Yumi, uçarak ninesinin orman kokulu eteklerine sarılıvermiş. Başlamış adını Görünmez Merhem koyduğu kremini anlatmaya. Yumi anlatmış, ninesi Pumi dinlemiş. Dinledikçe torununun parlayan kalbini sevgiyle okşamış.
Keşke masallar gerçek, gerçekler masal olsa;
Kalpler kırılmaz, merhemler yaralarımızı göstermez olsa,
Hayaller gerçek, gerçekler hayale yakın dursa,
Böyle olmasa da,
Yine de deneyip hayal kurmaya değmez mi?