top of page

ZOMBİ GORİS’İN ANILARI

  • Ayşe Şen Kocaman
  • 18 Kas 2023
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 8 Ara 2023

Yazar: Ayşe Şen Kocaman

Çizer: Firdevs Denizci

Editör: Merve Başer

Şef Editör: Behice Kavak

ree

Okul müdürümüz Bayan Siğillisurat, bu yıl ikinci sınıf müfredatına yeni bir ders ekledi: İnsanlık. Bu ders için taa Dünya’dan öğretmen getirmiş. Bence onu kaçırmıştır. Bir insan vampirlerle, hayaletlerle, canavarlarla, zombilerle, cadılarla dolu bir gezegene neden kendi isteğiyle gelsin ki?

Dönemin ilk günü, okul binasından önce bahçeye, sonra sokağa taşan inanılmaz bir kalabalık vardı. Öğretmenler, öğrenciler, veliler… Herkes İnsanlık dersini verecek olan Marifet Öğretmen’i merak ediyordu. Yetişkinler Büyük Göç’ten beri -yaklaşık üç yüz yıldır-, çocuklarsa doğduklarından beri hiç insan görmemişti. Bayan Siğillisurat, en havalı süpürgesiyle yeni öğretmeni okulun çatısına indirdi. Gözlerimizi dikmiş, insanın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Tuhaftı ve hepimiz ondan iğrendik. Veliler çocuklarının can güvenliğinden endişeliydi. Duygu kontrolü bizim gezegende pek revaçta olmadığı için bu endişenin yıkıcı sonuçları olabilirdi. Hayır hayır duygusal bir yıkımdan bahsetmiyorum. Bayağı bayağı okulu üç saniyede yıkabilirlerdi. Neyse ki rehber öğretmenimiz ruh sağlığında uzman bir hayaletti de onları sakinleştirdi.

Okul çığlığı çaldı ve dersler başladı. İlk dersimiz tarih, konumuz Büyük Göç’tü. Zaten doğduğumuz günden beri ninnilerle, şarkılarla, marşlarla bize anlatılan şeyi neden bir de ders olarak işliyoruz hiç anlamıyorum. İnsanların tüm bencilliğiyle bizi Dünya’yı terk etmek zorunda bırakmaları, acılarla dolu göç hikâyemiz, göç sırasında verdiğimiz kayıplar, yeni gezegenimizde hayata nasıl sıfırdan başladığımız falan filan. Bütün bunları adımdan daha iyi biliyordum. Bu arada benim adım Goris. Zombigillerdenim. Şimdi size yeni öğretmeni nasıl ısırdığımı anlatacağımı sandıysanız yanılıyorsunuz. Biz yedi nesildir vejetaryeniz.


ree

İkinci ders insanlıktı. Büyük olasılıkla bu ilk ve son insanlık dersimiz olacaktı. Bir insan bu okula hayatta ayak uyduramazdı. Biz de onun gibi tehlikeli bir varlığı aramızda istemezdik doğrusu. En azından öyle olur sanıyordum. Ama hiç de beklediğim gibi olmadı. Marifet Öğretmen, bize insanlığı bir ders gibi anlatmadı. Onu tanımamız için fırsat verdi. Çocukluğundan, ailesinden, zayıflıklarından ve güçlü yanlarından bahsetti. Bizi asıl yakaladığı yer, hiçbir türlüsünü bilmediğimiz bir şeydi: Sanat. O tam bir sanatçıydı. Resimler çiziyor, hikâyeler anlatıyordu. Birlikte bir sürü garip şey yaptık, hepsini de çok sevdik. Ama sadece biz; ikinci sınıflar ve Bayan Siğillisurat. Sanattan anlamayan yaratıklar okulda sergilediğimiz tablolara tükürdüler -oysa biz sadece yiyeceklere tükürürdük-, kilden yaptığımız vazolara kustular, dokuduğumuz kilimleri ısırdılar. Biz de onları tüm canavarlığımızla önce en nefret ettikleri şeylerle dolu bir odaya kapatıp, sonra da yeni nesil bir mancınıkla Dünya’ya fırlatmak istedik. Ama Marifet Öğretmen engel oldu. Onların da bir gün sanatla tanışıp büyüsüne kapılacaklarını ve okulun hatta gezegenin sanat eserleriyle dolacağını söyledi. Buna hiçbirimiz inanmadık tabii. Yine de biricik öğretmenimizi kıramayıp sakinleştik.

Günler şimşek gibi geçti. Bir hikâyede insan zalim, nankör, aceleci, cimri, cahil ve zayıftı; bir diğerinde şefkatli, emanete özen gösteren, sözünde duran, cömert ve sabırlıydı. İnsanların tercihlerinin onları dönüştürdüğünü gördük. Tamam bizim gibi normal değillerdi. Korkunç çığlıklar duymaktan, kötü kokulardan, küflü yiyeceklerden hoşlanmıyorlardı. Evlerine her sabah bir kova kül ve kömür tozu da dökmüyorlar, yataklarını reçineye bulamadan uyuyorlardı.

ree

Ama yine de onları sevdik, içimizde yarasalar uçuştu. Öyle çok sevdik ki herkes sevsin istedik. İnsanı Tanıtma ve Sevdirme Kulübü kurduk. Altı ayda bir Dünya Turu düzenleyip üyelerimizle insanları gözlemliyoruz. Üye sayımız henüz kırk iki, ama birkaç yüz yıla kalabalıklaşırız. İnsan severler arttıkça Dünya’daki turizm şirketleriyle anlaşıp gezegenimize turist getirmeyi de hedefliyoruz. Ama şimdilik burası insanlar için güvenli sayılmaz. Marifet Öğretmen okul sınırları dışında bir vampir, bir hayalet, bir cadı, bir canavar ve bir zombiden oluşan koruma ekibiyle geziyor. Bayan Siğillisurat ekibin onu dışardakilerden koruduğunu söylüyor, yaratıklarsa asıl kendilerinin korumaya alındığını…

Üçüncü sınıfa geçtiğimizde kötü bir haber aldık, üzerimize pembe bulutlar çöktü. Marifet Öğretmen okuldan ayrılıyordu. Dünya’ya dönmesi gerekiyormuş. Neymiş torun diye bir şey geliyormuş, vaktinde yetişmeliymiş. Torun çok farklıymış, dünyanın en tatlı şeyiymiş. Bu, bana hiç geçerli bir gerekçe gibi gelmedi. Nedir canım yani sonuçta altı üstü bir tatlı değil mi? Ben ona küf aromalı örümcek ağı pişmaniyesi ısmarlardım. Hem de kutu kutu… İnsanları seviyorum ama bazen gerçekten hiç anlamıyorum.

ree

Şimdilerde Marifet Öğretmen’le altı ayda bir görüşüyoruz. Geçen yaz gittiğimizde bize kahve diye bir şey ikram etti. Bizim sabahları içtiğimiz çamur suyuna benziyor, tortusu da var, sevdik. Kışları da kendi yetiştirdiği orkidelerden salep yapıyor. Ama o bizim için fazla beyaz. Iyyy, bir de çok tatlı. Biz de eli boş gitmiyoruz tabii, ona küle bulanmış tavuk ayağı kızartması ve bataklık şerbeti götürüyoruz. Torununa da her gidişimizde kilden oyuncaklar yapıyoruz; vampir dişleri, zombi gözü misketleri, cadı şapkası. Kim bilir bir sonraki turda belki size de uğrarız.

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page