Zeytin Ağacı
- Ayşen Yeşilkaya
- 16 Kas 2023
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 3 Ara 2023
Yazar: Ayşen Yeşilkaya
Editör: Eda N. Ş.
Şef Editör: Behice Kavak

M.Ö. 1180
İda Dağı Etekleri/Çanakkale
Benim büyük kralım ve komutanım Menelaus. Tanrılar, bütün krallar içinde en büyük kötülüğü ona yaptılar. Dünyanın en güzel kadını, karısı Helen, Truvalı Paris’e âşık oldu. Helen tanrılar tarafından ikna edilmemiş olsaydı mümkün müydü Paris’i Menelaus’a tercih etsin? Ama o fitne tanrıçası Eris’in alacağı olsun. Tam 9 yıldır süren bitmek tükenmek bilmeyen bir savaşın içine çekti bizi. Daha ne kadar sürecek Zeus bilir.
Bu akşam Menelaus yine iyi değildi. Öfkesinden herkesi, her şeyi kırıp geçirdikten sonra çadırına geçti. Birazdan yanına gideceğim, iyilik tanrıçası Artemis beni korusun.
— Bir isteğiniz var mı Yüce Menelaus?
— Yok, Ziggurat gel otur biraz.
Öfkesi dinmiş, uysal bir kedi gibi minderinde kafasını önüne eğmiş, içinde kopan fırtınayı anlatacaktı. Buna ihtiyacı vardı. Zira bu fırtına hem düşmanı hem ordusunu, en çok da kendisini bitiriyordu.
— Çok yakında bu savaşı bitireceğiz Ziggurat, şimdiye kadar hep kahramanca ve zekice savaştık. Bulduğumuz yeni fikir alçakça ama bize zaferi getirecek. Çok yakında güzeller güzeli Helen’ime kavuşacağım.
— Affedin Menelaus ama Apollon, Artemis ve Afrodit, Truva’nın yanında. Tanrılara karşı bu savaşı kazanabilecek miyiz? Komutan Agamemnon’un imzaladığı ateşkese göre Paris ile düelloda tam kazanacaktınız ki Afrodit onu sis bulutları arasında kaçırdı. Tanrılar bizim zaferimizi istemiyorlar sanki değil mi?
— Athena, Hera, Poseidon ve Hermes’i unutuyorsun Ziggurat. Onlar sayesinde nice zaferler kazandık. Savaşın en kötü zamanlarında da onlar bizi kurtardı. Bu savaşı bu kadar uzun ve sanki hiç bitmeyecek gibi yapan aynı zamanda "Tanrıların Savaşı" olması.
— Evet, Yüce Menelaus.
Menelaus her zaman bu kadar çok konuşmazdı. Cesaretimi toplayarak bir soru daha sordum.
— Affedin Yüce Menelaus, sizi bırakıp gitmiş bir kadın için bu kadarına değer miydi?
— Ah, Ziggurat bilsem ki Helen kendi isteği ile gitti o zaman bunların hiçbirini yaşamayacaktık. Bu, tanrıça Afrodit’in marifeti biliyorsun.
— Biliyorum Yüce Menelaus. Peki şimdi ne yapacağız? Tam 36 mevsimdir buradayız. Çok asker kaybettik, kalanlar da artık öfkeli. Yakıcı sıcaklar, dondurucu soğuklar, açlık askerlerin sabrını tüketti. Çok yakında orduda isyanlar çıkacak.
— Kocaman bir at Ziggurat, bize savaşı kazandıracak. Şimdilik bu kadarını bilmen yeterli. Sen sadık bir askersin ama daha fazlasını sorman ileride canına mal olabilir.
— Anladım Yüce Menelaus.
— Hem askerleri yatıştırmayı ihmal etme. Unutma savaşı kazandığımızda Truva’nın tüm zenginliği bizim olacak. Uçsuz bucaksız Truva topraklarından yanımızda cesurca savaşacak tüm askerler payını alacak.
— Çok verimli topraklarmış, öyle değil mi?
— Sen ne diyorsun Ziggurat! En sarp dağlarında bile zeytin ağacı yetişiyor. Tanrı Zeus’a söz verdim. Truva’yı aldıktan sonra zeytinlerin hep var olması için çabalayacağım.
— Anladım Yüce Menelaus ancak zeytin ile bu durumun ilgisi ne onu anlamadım. Yüce Zeus bir ağaç için neden bizden taraf olsun?
— Zeus, zeytin ağaçlarına hayrandır. Athena, yıllar önce ona bir zeytin ağacı hediye ettiği için çok büyük görevler alabildi. Hem Poseidon ile Athena’nın arasındaki küslüğü bitiren yine bir zeytin ağacıdır. İşte Ziggurat bir savaşı kazanmak istiyorsan sadece mızrakla, kılıçla hazırlanmayacaksın; sadece onları parlatmayacaksın aklını da parlatacaksın. Yanında güçlü askerler, savaş malzemeleri olabilir ama bize savaşı kazandıracak olan zekâmız. En güçlü tanrıları yanımızda yer almaya ikna etmek de zekânın en parlak olanı.
— Siz harika bir lidersiniz, Yüce Menelaus. Bu savaşı kazanacağımızdan hiç şüphe etmedim zaten. Bir şeyi daha çok merak ediyorum.
— Yeter Ziggurat! Ne kadar çok bilirsen canın o kadar tehlikede demektir. Bu gece öğrendiklerini ve duyduklarını unutacaksın.
— Peki, Yüce Menelaus.
Ben artık sohbetin bitmesi gerektiğinden emindim. Tam bu sırada bir asker içeri girdi. Yüce Menelaus’a Priamos’un orduya geldiğini ve oğlu Prens Hector’un ölüsünü almak istediğini haber verdi.
— Priamos’a gerekli yardımı yapın.
İşin aslı Menelaus’un bunu yapacağını tahmin edemezdim. Ordunun içine kadar giren Priamos’u öldürmesini beklerdim.
— Yüce Menelaus, yüzünüz düştü efendim. Hector’un ölümü sizi üzdü mü?
— Saçmalama Ziggurat, ben bir askerim ve hiçbir ölüm beni üzmez. Ben sadece Hector gibi büyük bir asker yerine Paris gibi korkak bir soytarının ölmesini yeğlerdim.
Sesi neredeyse kükrer gibi çıkmıştı. Ama yüzünden ve hiddetinden bu ölüme üzüldüğü belliydi. Böyle bir sohbet kaydedilmeye değerdi çünkü Menelaus, hiç kimse ile böyle sohbetler edecek bir kral değildi. Kendimi şanslı hissediyorum. Bundan binlerce yıl sonra bu notlarımın birilerinin eline geçeceğini umuyorum. Yüce Menelaus ve savaş zaten hep hatırlanacak ama ben de Truva Savaşı’nın binlerce sıradan askerinden biri olarak belki bu günlükle bilineceğim.
Asker Ziggurat