YÜZYILLIK YANLIŞLIK
- Emel Koçer
- 18 Kas 2023
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 4 Ara 2023
Yazar: Emel Koçer
Editör: Ayşen Yeşilkaya
Şef Editör: Behice Kavak

Sayın Wilhem ve Jakop Grimm Kardeşler,
Sizlere büyülü masal ormanımızdan, büyük meşe ağacının altındaki çay ocağından yazıyorum. Adım Kurt Sivridiş, sizlerin bildiği adım Hain Kurt. Belki hatırlarsınız Bay Jakop, yıllar önce büyülü ormanda tanışmıştık. Orman halkıyla paylaştığım hikâyelerimi ilk ağızdan öğrenmek için gelmiştiniz. Eskiden beri yaşadığım komik veya sıra dışı olayları arkadaş toplantılarında ya da uzun kış gecelerinin ocak başlarında anlatırdım. Anlattığım şeyleri büyüğünden küçüğüne herkes ilgiyle dinlerdi, hikâyelerim orman yaşantımızın bir ritüeli gibiydi. Ben de tüm ilginin üzerimde olmasından memnundum, neşe ve gururla dinleyicilerimi büyülü ormanın derinliklerinde gezdirirdim, bazen abartarak bazen küçülterek bazen de yanına küçük tatlı dokunuşlar ekleyerek orman sakinlerini eğlendirirdim. Sizler iki kardeş, şehir şehir orman orman dolaşarak farklı hikâyeleri topluyordunuz. Benden de masallaştırmak için birkaç hikâyemi istediniz. Teklifiniz bana cazip geldi, o dönem bir miktar maddi sıkışıklığım da olduğundan uygun bir ücret karşılığında hikâyelerimden birkaçını Grimm Kardeşler Şirketine satmayı kabul ettim. Sözleşme imzalanırken “Hikâyelerde ilgiyi yüksek tutmak için ufak değişiklikler yapabiliriz,” dediniz. Bu minik değişikliklerin fazlaca önemli olduğunu düşünmedim. Fakat bu kadar büyük bir değişiklik beklemiyordum.
Özür dilerim, size kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Kırmızı Başlıklı Kız masalının meşhur ettiği Hain Kurt. Bu ismi bana siz taktınız. Herkes benim adımı unuttu, artık “Hain!” diye hitap ediyorlar. Şu sizin meşhur ettiğiniz masal, beni de meşhur etti, fakat olumsuz anlamda. Güya ben Kırmızı Başlıklı Kız ve ninesini yemişim, siz bunları yazdıktan sonra herkes bana iğrenerek ve korkarak bakmaya başladı. Hain ilan edildim. Birlikte oturup kalktığım arkadaşlarım sanki beni masa başında Kırmızı Başlıklı Kızı çatal bıçakla yerken görmüş gibi davrandı, onlar bana değil duydukları şeye inandılar. Oysa benim anlattığım öyküm bu değildi.
Size yazarken amacım yanlış bir bilgi üzerine inşa edilmiş yüzyıllık bir hikâyenin düzeltilmesini talep etmek. Artık yaşanan gerçeklerin tüm açıklığı ile bilinmesini ve itibarımın iade edilmesini istiyorum. Evet ben ve atalarım yüzyıllardır bilinen soylu bir ırktan geliyoruz. Şimdi ben bu ırkın hain diye aşağılanmış bir üyesiyim. Bu masal başımıza çok işler açtı. Masaldan sonra ben ve ailem ormanda dışlandık, damgalandık. Belki olaylar sizin anlattığınız gibi olsaydı ben de suçumun cezası olarak başıma gelenleri kabullenir ve katlanırdım. Ama hikâye sizin masalda aktardığınız gibi yaşanmadı.
Olay günü planım önce sabah sporumu yapıp eve gelmek, duşumu alıp ardından kahvaltımı yapmaktı. Öğleye doğru orman komitesindeki arkadaşlarla meşe altında toplanacak, yaşadığımız sıkıntıları konuşup çözümleri üzerinde konuşacaktık. Ben her sabah eşofmanlarımı giyer, yağmur çamur fark etmez sabah koşusuna çıkardım. Bu alışkanlığımı hâlâ korurum, zaten ormanda yaşadığım ilginç olaylar da genelde bu geziler ya da koşular sırasında olur. Çok net hatırlıyorum, yeşil renkli yanları kırmızı çizgili çok sevdiğim bir eşofman takımım vardı, onlarla ayağıma beyaz spor ayakkabıları giydiğimde dünyanın en hızlı koşucusu olurdum. Bir süre koştuktan sonra soluklanmak için durdum. Ormanın derinlerinden bir ses geliyordu, neşeli şarkılar söyleyen bir kız çocuğu sesi, yönünü anlamaya çalıştım, çünkü ormanda rüzgâr sesin yönünü değiştirebiliyor, ses bir yukarıdan bir aşağılardan geliyordu. İyice dikkatimi topladım, koklayarak bulunduğu tarafı tespit ettim. Yavaşça yaklaştım ve onu papatya tarlasının içinde neşeyle çiçek toplarken gördüm. Çok şirin görünüyordu, kırmızı bir pelerini vardı, bakışlarımı hissetti, benim bulunduğum yöne döndü. Göz göze geldik, korkup çığlık atar diye bekledim ama sakin kaldı.
— İnsanları gizlice izlememelisiniz bayım, beni korkutabilirdiniz.
Haklıydı hemen özür diledim. O ise konuşmasına devam etti.
— Sizinle tanışmıyoruz ve annem yabancılarla konuşmamamı söyledi.
Yine haklıydı.
— Öyleyse tanışalım, ben Kurt Sivridiş ya siz küçük hanım?
— Bana da Kırmızı başlıklı kız derler, annem taktı bu ismi.
Tebessümünden aldığım cesaretle devam ettim.
— Burada ne arıyorsunuz, zira ormanın bu bölgesi sizin için tehlikeli olabilir?
— Buraları biliyorum, az ötedeki patikadan yürürken biraz açılmışım, çiçek topluyordum.
Ona eşlik etmeyi teklif ettim. Niye böyle bir şey dedim bilmiyorum, ona zarar gelsin istememiştim, babalık dürtüsü herhâlde.
— Yoo, ben yolumu bulabilirim.
Sonra eliyle yana kaymış olan kırmızı pelerinini ve dağılmış saçlarını düzeltti. Bir elinde papatya demeti ile otların üzerinde bıraktığı sepetini diğer koluna taktı, sepetinin içinden taze pişmiş çörek kokusu geliyordu. Henüz kahvaltı yapmamıştım, ağzımın sulanmasına engel olamadım, bir tane teklif etse reddetmezdim.
— Sanırım piknik yapacaksınız.
— Hayır, bunlar büyükanneme, ormanda yaşıyor, ona götürüyorum, biraz da ilaç var.
Meraklı görünmek istemediğim için sorulara devam etmedim. “Hoşça kalın,” diyerek doğruldu ve birkaç adım atıp durdu, aklı karışmış gibiydi, bana dönerek “Acaba beni ana yola çıkartabilir misiniz?” diye sordu. Aradığım fırsat buydu, belki çörek verir diye umutlandım, midemin içinden gurultular kabarmaya başlamıştı. Beraber ana patikaya kadar yürüdük, varınca teşekkür etti, “Ben buradan yolu bulabilirim,” deyip ayrıldı. Ben de el salladım. Sonra aklıma o gün orman komitesinin toplantısı olacağı geldi, saat yaklaşmıştı, eve gitmeye vaktim kalmamıştı, koşturarak büyük meşe ağacının dibindeki toplantı alanına ulaştım. Nefes nefese kalmıştım. Kimsecikler gelmemişti henüz. Sadece meşenin dibinde Miskin uyuyordu, benim telaşımı hissedince huzursuz oldu, göz kapaklarını araladı, “Sivridiş, ne o bir yere mi yetişeceksin, “dedi. Hantal gövdesini bir yandan diğer yana çevirirken “Toplantı ertelendi, yazıyı okumadın mı?” deyip uykusuna geri döndü. Meşenin gövdesi üzerinde yazılı bir mesaj bırakıldığını o zaman fark ettim. Keyfim kaçtı. Yapacak bir şeyim yoktu, zamanım vardı, küçük kızın evine gidip gitmediğini merak ettim ve arkasından ormana daldım.
Küçük kızı yolda yakalayamadım. Kulübeye ulaştığım zaman bir tuhaflık sezdim. Bahçe kapısı ardına kadar açıktı, ev kapısı ise aralıktı. "Ev serinlesin diye açık bırakmışlardır," diye düşündüm. Sahipli ev ve bahçelere izinsiz girme adetim yoktur, “Kırmızı Başlıklı Kız” diye seslendim. Cevap gelmeyince birkaç kez tekrarladım. Bahçe kapısından geçip ev kapısına yaklaştığımda içerden yoğun pis bir koku burnumu doldurdu. Ben nerede olsa bu kokuyu tanırım. Hırsız kokarca çetesi sepeti ve hazır yiyecekleri ele geçirmişler. İçeriye doğru göz ucuyla bakındım. Ev dağınıktı. Burnumu elimle kapatarak içeriye girdim ve yerde yatan küçük kızı ve büyük annesini gördüm. Camları açıp odayı havalandırdım, ikisini de birer birer kucaklayıp divana yatırdım, ayılmalarını beklemeye başladım. Pis koku üzerime sinmişti, diğer yandan koşuda terlemenin de etkisi ile ben de en az bir kokarca kadar kötü kokuyordum. Eşofmanlarımı çıkartıp büyük annenin giysilerinden birini üzerime geçirdim, kendiminkileri havalansınlar diye ipe astım. Önce kız uyandı ve kokunun etkisi ile yarı sersem vaziyette beni büyükannesi zannetti. Ben de bozuntuya vermedim. "Büyükanne neden gözlerin büyük, ellerin büyük, ağzın büyük," diye sorular sordukça şakacıktan değişik cevaplar veriyordum. Son sorusunda böö deyip elbisemi çıkarttım ve kendimi gösterdim. Beni tanıyacak ve kahkaha atacaktı. Büyükannesini yatarken görünce benim öldürdüğümü sandı, bağırmaya ve ağlamaya başladı. O kadar çok bağırdı ki, yakınlardan geçen avcı kötü bir şeyler olduğunu zannedip içeri daldı, elinde silahı vardı, oradan can havliyle kaçtım. Aceleden yeşil eşofmanlarımı orada unutmuşum. Deliller beni gösteriyordu, abartmayı seven avcı dizi dizi yalanlar ile kendisini kahramanlaştırdı. Sonrasını herkes tahmin edebilir. Ben hikâyenin doğrusunu size anlatmıştım sanırım kulağınıza avcının anlattıkları da geldi ve ortaya yüzyıllardır dilden dile dolaşan bu masal çıktı. İşte böyle sayın Grimm Kardeşler. Çok zor zamanlardan geçtik, olan oldu biten bitti, Kırmızı Başlıklı Kız da evlenip çoluk çocuğa karışalı yıllar oldu, masal hâlâ aynı şekilde anlatılıp duruyor, bana aklanma fırsatı verilmedi. Şimdi Kırmızı Başlıklı Kız ile yüzleşmeye kalksam belki de unutkan bir ihtiyar olmuştur, çoğu şeyi hatırlamayacaktır.
Sizden ne mi istiyorum, bana kendi hikâyemi anlatma fırsatı verin, benim hikâyemi de yazın ki insanlar değerlendirsin olup biteni. Kim haklı kim haksız düşünüp bize de bir şans versinler.
Saygılarımla,
Size çokça kızan Kurt Sivridiş.