top of page

YARASA MI KUZU – KUZU MU YARASA

  • Abdullah Taha Furkan
  • 20 Şub 2024
  • 3 dakikada okunur

Yazar: Abdullah Taha Furkan

Editör: Selda Meydan

Şef Editör: Behice Kavak


ree

Üç küçük vampir yarasa, gün daha aydınlanmadan, eski evin arka bahçeye bakan penceresinden dışarı çıktı. O güne kadarki tek dünyaları olan karanlık, rutubetli çatı katından hiç bilmedikleri bir dünyaya doğru. Dün gece anneleri dışarı çıktığında bir araya gelmişler, saatlerce konuşup plan yapmışlar ve kendilerini yiyip bitiren sorunun cevabını bulabilmek için nihayet harekete geçmişlerdi.

Rot, içlerinde en büyük olandı. Büyük dediysek, aralarında sadece birer gün olduğunu da söylemeden geçmeyelim. Ortancaları Draga, büyük büyük dedesinden kalan ve kendi boyunun neredeyse üç katı uzunluğundaki siyah bir pelerinle dolaşırdı hep. O gün dışarı çıktıklarında da üzerinde yine aynı pelerin vardı.

Veee Hippuuuu. O hem en küçükleri hem de en şaşkınlarıydı. Ha bir de kendine özgü o muhteşem ters uçuşuyla onlardan farklıydı. Aslında Hippu’ya göre çatı katındaki yarasaların hepsi ters uçuyor, sadece o normal uçuyordu ya neyse.

Kalplerinde evden ilk kez çıkmış olmanın verdiği heyecanın kıpırtısı, kulaklarında gecenin sessizliğini bozan kanat çırpışlarıyla minik yarasalar yola koyulmuştu. Henüz çok yol kat edemeden yamacın ardında kızıl gün ışığı belirmeye başladı. Minik yarasalar önce buna pek anlam veremediler. Ama kızıllık, parlak sarıya döndüğünde hayatlarında ilk kez güneşle karşılaşmış oldular. Draga korkuyla, “Rotttt! Bu ne? Gözüm yanacak şimdi,” diye bağırdı. “Çabuk aşağı! Çabuuukkkk!” dedi Rott.

Büyük bir hızla aşağı doğru süzülmeye başladılar. Draga’nın büyük pelerini yüzüne yapışmıştı. Hippu ise ters uçmanın avantajı ile güneşi arkasına almıştı. Rot, ağılı son anda fark edip çatısındaki aralığa doğru sert bir manevrayla daldı. Ardından da pat küt Draga ve Hippu!

Üçü de baygın hâlde ağılın toprak zeminindeydi artık.

Çıkan sesler içerideki birkaç kuzuyu uyandırmıştı bile. Ürkek bir merakla minik yarasaların başına toplanmışlardı.

“Aaaa kanatlı küçük köpekler!”

“Hayır bence köpek kuşları.”

“Bence köpek bile değiller.”

Etrafındaki konuşmaları duyup ilk ayılan Hippu olmuştu. Gözlerini ovuşturup etrafındaki kuzulara baktı. Kocaman, yürüyen tüy yumakları sandı. Ama gözleri, kulakları, ağızları da vardı. Ne garip canlılardı bunlar. Kanatları bile yok, diye geçirdi içinden.  Rot ve Draga da ayılmışlardı artık. Hippu’nun şaşkınlığı onlara da geçti.

Epeyce bir süre bakışıp durdular, kendi aralarında söylendiler. Ama ne kuzular yarasaları anladı ne de yarasalar kuzuları.  

Az sonra ağılın kapısı açıldığında, kuzuların açlık hisleri meraklarına galip geldi ve yarasaları öylece bırakıp hızla dışarı koştular.

Bizimkiler bir kez daha şaşkınlık içinde kalakaldılar. Ne tuhaf canlılardı şu koca tüy yumakları. Onları bu kadar hızlı dışarı çeken şey ne olabilirdi ki?

Tam o sırada, aman Allah’ım, o da ne! Bir an burunlarına çok güzel bir koku geldi. Ancak kuzular dışarı çıkınca o muhteşem koku da kayboldu.

Kendi aralarında bu kokunun nereden geldiğini sorgulamaya başladılar. Hippu yine ters uçarak sağa sola bakındı. Önce karadut şurubunun olduğu bakır kabın, sonra da topraktan yapılmış pekmez kabının etrafında dolaştı. Ama aradığı koku bunlardan gelmiyordu. Rot da çevresine şöyle bir göz gezdirdi. Draga ise olduğu yerde, düşünceli bir tavırla kuzuların çıktığı kapıya gözlerini dikmişti.  

Az sonra büyük bir gürültüyle kuzular tekrar içeri doluştular. Hızla dışarı çıkarlarken içlerinden birinin ayağı, köyün çobanının onarmayı hep ihmal ettiği kapıdaki çiviye takılmıştı. Ayağındaki yarayla seke seke içeri giren kuzuyu minik yarasalar hemen fark etti. Kuzudan çok ayağından akan kırmızı sıvı dikkatlerini çekmişti.

Draga, “İşte aradığımız bu!” dedi usulca. Hippu’nun kalbi deli gibi atmaya başlamıştı. Bir süre koca tüy yumaklarının uyumasını beklediler. Rot kendisine engel olmasa, Hippu çoktaaannn yaralı kuzunun yanına gidecekti ya, neyse.

Ve işte o an geldi!

Kuzular nihayet uyumuştu. Draga ve Hippu usulca kuzunun yaralı ayağına doğru ilerlediler. Rot bunu yapamayacağını söyleyerek geride kaldı. Hippu dönüp, “Ama Rot, baksana zaten dışarı akıyor. Zarar görmeyecek ki,” dediyse de Rot çok kararlıydı. Draga ve Hippu karınları kocaman oluncaya kadar kuzunun kanayan yarasından beslendiler. O kadar çok içmişlerdi ki üzerlerine bir ağırlık çöküp uyuya kaldılar. Rot da açlığın da verdiği hâlsizlikle uykuya yenik düştü.

Kaç saat uyudular ya da kaç gün bilinmez. Rot bir gece uyanıp gözlerini ovuşturarak etrafına bakındı. Kimsecikler yoktu. Ahırın uzak köşesinde garip bir tüy yumağı ilişti gözüne. Yanına yaklaştığında yüz hatları değişik, kanatları bir garip, tüylü minik bir yarasa gördü. Böyle bir yarasayı daha önce ne görmüş ne de işitmişti. Tüylü yarasa horul horul uyuyordu. Ayağında da küçük bir sargı bezi vardı.

Bu arada uzaktaki köylerden birinin küçük çobanı şaşkınlıkla sürüsündeki iki kuzuya bakıyordu. Birinin üzerinde kocaman siyah bir pelerin vardı. Diğeriyse, aman Allah’ım, geri geri yürüyordu!

“Hippu, artık doğru yürüsen olmaz mı? Bak başına bir iş gelecek, karışmam sonra.”

“Ben düzgün yürüyorum Draga, asıl siz ters yürüyorsunuz!”

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page