YAMALI KAFE
- Hasibe Uyarel
- 20 Şub 2024
- 3 dakikada okunur
Yazar: Hasibe Uyarel
Editör: Ayşegül Coşgun
Şef Editör: Behice Kavak

128. Geleneksel Gayrettepe Sokağı Koşu Yarışı başlamak üzereydi. Efe, Can ve Kaan Gayrettepe Sokağı’nın çocuklarıydı. Yedimiras Sokağı’ndaki arkadaşları Ozan, Okan ve Orçun’un da aralarına katılması rekabeti artırmıştı.
Ak Camii meydanına inen yokuşun düzlüğünde sıralanan çocuklar için yarış, mahallenin meczup ağabeyi Nasip Bey’in, "Başla!" komutu ile başlardı. Nasip Bey zirveye konuşlanır, komutu oradan verirdi. Yarışmacılardan biri mavi kapıya ulaştıysa, Nasip Bey artık elindeki balonu gökyüzüne bırakabilirdi. Kapıya ulaşan ilk kişi büyük ihtimalle balonu uçmadan yakalayacak ve birinci olacaktı. Birinci olanın ödevleri, kaybeden diğer çocuklar arasında paylaştırılır ve birinci olan çocuk bir hafta boyunca ödev yapmama lüksüne kavuşmuş olurdu.
Çocuklar, hazır ol pozisyonunda bekliyordu. Nasip Bey yamalı gömleğinin üzerine sarkan ipte asılı duran düdüğünü ağzına aldı ve kuvvetle üfledi. Hüüfffff! Oldukça dik olan yokuşu koşarak tırmanmaya başlayan çocuklar, çok geçmeden yoruldular. Can, kan ter içinde kalmıştı fakat bu kez pes etmeye hiç niyeti yoktu. Hedefe yaklaşınca gözleri parladı. Onun hemen arkasında ise Efe vardı. Çocuklar Mavi Kapı’ya odaklanmış canhıraş koşarlarken, Nasip Bey o sırada elindeki balonla birlikte gökyüzüne uçuverdi. Bunu gören çocuklardan bazıları yarışı bıraktı. Can da koşmayı bıraktı ve söylenmeye başladı.
— Nasip Bey oyun bozanlık yaptı yine. Oynamıyorum ben, bana ne!
Can sokağın ortasında öylece durunca Efe hızını kesemedi ve ona çarptı. Dizlerinin üstüne düşen Can ağlamaya başladı. Diğerleri Can’ın yardımına koşarken, Efe hâlâ Nasip Bey’e yetişmeye çalışıyordu. Gökyüzüne yükselen kırmızı bir balona tutunmuş koca adamın kocaman ayaklarına asılmak için hızlıca zıpladı. Fakat eli havada asılı kaldı. Birkaç saniye ile Nasip Bey’i ve kırmızı balonu kaçırmıştı. Yamalı rengarenk kıyafetleri ile bir uçurtmanın kuyruğuna benzeyen Nasip Bey, süzüle süzüle göğe yükselmeye devam etti.
Yaka paça her biri bir yerinden tutup kaldırdılar Can’ı. Koşarak çıktıkları yokuşu sürünerek indiler ve soluğu Yamalı Kafe’de aldılar. Hikmet Amca’nın mis kokulu zencefilli kurabiyesi ve sıcacık ıhlamuru hepsine iyi gelecekti. Hem mahallede bir tek Hikmet Amca’da vardı yama makinesi, başka nereye gitsinlerdi?
Yarışı kim kazandıysa ikramlar ondan olurdu. Kaan kazansaydı; çikolatalı pasta yiyecek, limonata içeceklerdi. Efe kazansaydı; höşmerim yiyecek, oralet içeceklerdi. Can kazansaydı; çift kaşarlı tost yiyecek, tavşankanı çay içeceklerdi. Ozan, Okan ve Orçun ise hepsi aynı menüyü tercih ederlerdi; damla çikolatalı kurabiye ve karton bardaklı kahve.
Çocuklar -kazananı olmayan yarışmanın ödülü- Hikmet Amca’nın ikramlarını bir güzel hüpletirken, Hikmet Amca, Can’ın yaralanan dizini yırtılan pantolonu ile yama makinesine yerleştirdi. Alt ızgaraya koyduğu bacağın üzerine üst ızgarayı indirirken:
“Biraz canın acıyacak biliyorsun,” dedi.
“Alıştım artık, acımıyor. Nasip Bey balonları alıp kaçmaya devam ederse bu yamalar artar Hikmet amca,” dedi Can. Sesi titriyordu. “Aylardır kazanamıyorum.”
“Okuldan gelmiş, uyumuşsun kanka, çıksaydın sokağa birlikte antrenman yapardık. Geçen hafta ben nasıl kazandım sanıyorsun?” dedi Efe.
“Ödevlerini bari yapsaydın. Nasılsa kazanırım diye yapmadın yine değil mi?” dedi Kaan.
Arkadaşları haklıydı, ama şu an onların haklı olması umurunda değildi Can’ın.
Yama makinesi işlemin bittiğini bip sesi ile haber verdi. Ağlamaktan kızaran gözleri ile makineye bakan Can, “Sen de haklısın,” dedi. “Bu kadar koştuğum yeter. Bana da yazık.”
“Nasip’in peşinden koşmayan mı var oğlum? Baksana şunların hâline. Efe öfkesinden iki tabak kurabiye yedi, üçüncü bardak ıhlamurunu içiyor. Sıkma canını. Namaz vaktine az kaldı, konar şimdi minareye. Sorarım ben ona hesabını.” dedi Hikmet Amca.
Sarılmış yarası ve yamalı dizi ile ayağa kalktı Can. Az sonra ezan başladı. Herkes kafenin tam karşısındaki minareye çevirdi bakışlarını. Elindeki balon ile aheste aheste yere indi Nasip Bey. Kapıya geldi ve her zamanki sevinci ile içeridekilere seslendi.
“Herkese benden çay!”