top of page

VICIK VICIK BİR SAVUNMA YÖNTEMİ

  • Yazarın fotoğrafı: Serap Doygun
    Serap Doygun
  • 20 Şub 2024
  • 3 dakikada okunur

Yazar: Serap Doygun

Editör: Elif Hilal Demirkıran

Şef Editör: Behice Kavak


ree

Benim bu her yere geç kalmalarım küçüklüğüme dayanır. Dün gibi hatırlıyorum dört buçuk yaşındayken, ablam kendisini sürekli beklettiğim için bana kızardı. Bebeklerimize kurduğumuz o harikulade oyun evinde bensiz oynamaya başlarsa ağlar, ortalığı ayağa kaldırırdım. Yine de lokmalarımı hızlıca çiğnemez, ağzımda çevirirdim. Ablam beni kös kös bekler, sinirden harlı ateşin üstündeki çaydanlık gibi fokurdar dururdu.

Altı yaşımda ise servis, evimizin önünde her sabah uzun uzun kornaya basar, daha sonra beni almadan giderdi. Lokmalarımı çiğnemeyi bitirip nihayet yuttuğumda da annem elimi, parmaklarımı birbirine geçirecekmiş gibi sımsıkı tutar ve hızlı adımlarla beni okula doğru yürütürdü. Yol boyu tatlı tatlı muhabbet ettiğimizi, büyüyünce ne olacağımı falan konuştuğumuzu sanıyorsanız, annemi hiç tanımıyorsunuz demektir. Annem daha çok, “Sen doğduğunda herkes beni tebrik etmişti. ‘Kızınız hayırlı olsun!’ demişlerdi,” diye anlatmaya başlardı. “Bilselerdi ‘Lamanız hayırlı olsun!’ derlerdi. Ama nerden bilsinler!” diye de eklerdi. Sonra yol boyu insanların lama olmadığından, bir lokmayı on beş, hadi bilemedin yirmi defa çiğnemenin yeterli olacağından bahsederdi. “Hatta,” derdi “Sen bu yaşına kadar bir ömürlük çiğnedin, bundan sonra çiğnemeden yutsan da olur.” Elbette annemi kızdırmaktan dolayı mutlu değildim. Ama yine de söyledikleri karşısında kikirdemeden duramazdım. Ayrıca ben lama olmaktan memnundum. Bundan hiçbir şikâyetim yoktu. Develeri de severdim. Bu dayanaklı hayvanlar bana hep ilginç gelirdi. Lama olmam sebebiyle develerle akraba olmam ise, ooooo, çok havalıydı.

Gerçi lamaların ağırlığı 70 ila 140 kilogram arasında değişirmiş, ben taş patlasın otuz kilo anca vardım. Ama yine de narin vücudum, uzun boynum ve ıhlamur dalı inceliğindeki bacaklarımla lama genlerimi doğruluyordum. İri ve çıkık gözlerim, her ne kadar saçlarımı üzerlerine kapatıp örtmeye çalışsam da kendilerine ortaya çıkacak bir alan bulan uzun ve kepçe kulaklarım, beni ele verirdi. Ancak tepkileri üzerime esas çektiğim nokta geviş getirmemdi. Bir lama gibi, uzun uzun.

Annem, akşam babam gelmeden yemeğimi önüme koyardı. Yemeğe başlardım. Annem bu arada sofranın eksiklerini tamamlardı. Ben çiğnerdim. Babam işten gelir ve hep birlikte sofraya otururlardı. Ben çiğnerdim. Herkes yemeğini bitirir, tabağını bulaşık makinesine koyup mutfaktan çıkardı. Ben çiğnerdim. Annem ocağa çay koymak için mutfağa geri gelirdi. Ben çiğnerdim. Babam çayın yanında yiyebileceği tatlı şeyler aramak için mutfağa gelirdi. Ben çiğnerdim. Herkes pijamasını giyer, dişlerini fırçalar, yatağına yatıp yorganına sımsıkı sarılırdı. Ben aspiratörün o insanın içini bayıp uykusunu getiren sarı ışığında mutfakta oturur ve ağzımdaki lokmayı çiğnerdim. Lama genlerime ihanet etmediğim için kendimle gurur duyuyordum.

Bir de şey var tabii. Aslında anlatıp anlatmamakta kararsızım. Ama sanki bundan bahsetmezsem de tam olarak anlaşılamazmışım gibi hissediyorum. Baştan söyleyeyim her zaman değil, arada bir. Hatta nadiren bile diyebiliriz. Yalnızca sinir edildiğimde. Hayır, sinir olduğumda değil. Bile isteye, inatla, zorla beni sinir ettiklerinde. Özellikle de iki arka sıramda oturan Nevzat Efe’ye. Saçlarımı çekmesi, teneffüse çıktığımda defterimi karalaması, montumu götürüp yan sınıftaki askıya asması… Daha sayardım ama saydıkça sinirlerim tepeme çıktığından saymıyorum. Çünkü sinirlerim tepeme çıktığında tükürüklerim hızla ağzımda birikiyor ve çoğunlukla hedefi de tam on ikiden vuruyor. Evet, Nevzat Efe’yi de vuruyordu. Alnının tam ortasından: “Haaakkk tüüü!” Hayvanların çeşit çeşit savunma mekanizmaları var ve lamalarınki anladığınız gibi tükürmek. Hatta sonrasında kaçmak. Ama ben pek kaçamıyordum, öğretmenimiz hemen yakalıyordu. İnanın bana artık yapmıyorum. Sonuçta kocaman kız oldum. Yeni savunma sistemim: engeli basmak.

Lamalarla ilgili söyleyeceğim son şey ise çok merak edip cevabını asla öğrenemediğim bir gizem. On bir ay süren gebelik boyunca yavru lamaların annelerinin karnında hiç tükürüp tükürmedikleri. Tükürüyorlarsa, tükürükleri dönüp dolaşıp kendi yüzlerine bulaşıyor olmalı. “Iyyyy!” Ya da belki de annelerinden süt emdikleri dört ay boyunca sütü ağızlarında biriktirip biriktirip, “Püüühhh!” diye püskürtüyorlardır. Aynı şeyi ben bebekken, annem bana çorba içirdiğinde yaparmışım. “Püüühhh!” Babamın cep telefonuyla çektiği bazı videolar var ve hayır, annem hiç eğleniyormuş gibi gözükmüyor. Alın size lama genlerime dair bir kanıt daha.

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page