top of page

VEGAN VAMPİR RUHİ

  • Ayşe Demir Kodal
  • 18 Kas 2023
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 4 Ara 2023

Yazar: Ayşe Demir Kodal

Editör: Sevde Dilruba Ünyeli

Şef Editör: Behice Kavak

ree

Tuşadası’nın bir tarafı sahille, diğer tarafı ise alabildiğine ormanla kaplıydı. Sahil boyunca devam eden yol yaklaşık 5 km sonra ikiye ayrılıyordu. Ormanın içinden, arabayla geçmenin mümkün olmadığı patika bir yol uzanıyordu. O yol nereye mi çıkıyordu? Tabii ki Ruhi ve ailesinin yaşadığı şatoya. Etrafını sarmaşıkların kapladığı bu şato, dışarıdan bakıldığında terk edilmiş gibiydi. Simsiyah, demir parmaklıklarla çevrili yüksek duvarları, kırık dökük camları, camları saran örümcek ağlarını, bacaların üzerine tünemiş kuzgunları ve kurukafa şeklindeki asma kilidi görenler içeri girmeyi akıllarından bile geçirmezlerdi.

Tuşadası’nın ünlü Tıklım Plajı ise yine adı gibi tıklım tıklımdı. Kışın deyim yerindeyse bu yerde in cin top oynarken yazın iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalıktı. Karanlık çöktüğünde bile birçok kişi geç saatlere kadar plajda kalırdı.

Ruhi’nin ailesi, kışın, “Bugün de işler kesat,” diye homurdanırken yazın mal bulmuşa dönerdi. Gündüz, “Bu gece sarışın, 1.80 boylarında bir erkek ya da 30 yaşlarında, tostoparlak yusyuvarlak Çinli bir kadın avlayacağım,” gibi imajlar çizerlerdi. “55 yaş üstü tat vermiyor, gençlerin kanı da fışkırıyor mübarek,” diye aralarında konuşurlarken ağızlarının suyu akardı. Akşam ise tariflerine uyduğunu düşünüp tenhada yakaladıkları kişinin kanını emerek beslenirlerdi. İçlerinden biri hariç: Ruhi. Kardeşlerinin ve anne babasının aksine Ruhi, bir türlü insanların kanını ememiyordu.

Ailesi onu ya papatyadan taç yaparken ya üflediği karahindibaların peşinden seke seke koşarken ya da parmağına konmuş bir kelebekle sohbet ederken yakalıyorlardı. Babası bu hâllerini gördükçe, “Yükseklik korkum var diye uçmaz, kan emmez, insanları korkutmaz, vampirlerin yüz karası!” diye öfkeden deliye dönüyordu. Ailesi, “Haydi kan emelim,” diyor, Ruhi ise her gün başka bir kırmızı içecek önerisiyle geliyordu.

— Tutturdun bir vegan beslenme. Oğlum biz insan mıyız da vegan beslenelim? Ben diyorum kan emelim, sen diyorsun şalgam içelim.

— Ama baba şalgam çok özel ve yöresel bir içecektir. İnsanlar boşuna, “Gidek, gidek, kalk gidek. Adana’ya kalk gidek,” demiyor. Çünkü en iyi şalgam Adana’da yapılır.

— Yav hâlâ şalgam diyor. Sen vampirsin, vampir!

— Kızılcık şerbeti de çok güzel baba. Sonra vişne suyu, nar suyu, karadut suyu… Hepsi birbirinden güzel. Bir deneseniz bana hak verirsiniz.

Hemen her akşam, evde benzer diyaloglar geçiyordu. Ruhi vegan beslenmeden asla vazgeçmiyordu. Brüksel lahanasını, bamya çorbasını, kaya koruğunu çok seviyordu. Hele deniz börülcesine bayılıyordu. Bir keresinde, babasının kan emdiği ana şahit olmuş ve bayılıvermişti. Babası, “Ağız tadıyla kan da içilmiyor bunun yanında,” diye söylenmiş ve kanını emdiği adamı oracıkta bırakarak hışımla şatoya dönmüştü.

Babası, ne dediyse laf anlamayan Ruhi’nin aklını başına getirmek için onu şatodaki mahzene kapatıp aç bırakmaya karar verdi. Böylece kana susayacak ve karşısına çıkan ilk insanın boynuna yapışacaktı. Beşinci günün akşamında, evinin verandasında örgüsünü ören Pembe Nine’yi yakaladığı gibi mahzene götürüp oğlunun yanına attı. Geri döndüğünde karşılaşacağı muhteşem sahneyi düşünerek odadan çıktı. Ruhi’nin ağzından şıpır şıpır kanlar damlıyor olacak, ortalık kan gölüne dönecekti. Ancak yaklaşık bir saat sonra içeri girdiğinde Pembe Nine’yi Ruhi’ye örgü örmeyi öğretirken buldu.

— Bir ters, iki düz… Şimdi bir alttan, bir üstten…

Gözleri, gördükleri karşısında fal taşı gibi açılmıştı. Artık Ruhi’nin kendi çocuğu olduğundan şüphe ediyordu. O sebeple saçından bir tutamı aldığı gibi DNA testi yaptırmaya gitti. Tam 3 gün, 3 saat, 13 dakika boyunca şatonun koridorlarını bir ileri bir geri arşınladı durdu. Bu arada Ruhi de en iyi reyhan şerbetinin Mardin’de yapıldığını öğrendiği için oraya doğru yola çıkmıştı. Babası sonucu almaya gittiğinde neyse ki o çok uzaklardaydı. Çünkü evet, Ruhi onların çocuğu değildi. Yıllar önce, sabaha karşı avdan dönerken eşi Huri’nin sancısı tutmuştu. Şans eseri Şehir Hastanesi’ne çok yakındı. Güneş doğmadan kendini hastaneye atmayı başarmıştı. Aynı anlarda Narin de köyden apar topar hastaneye getirilmişti. İkisi aynı doğumhanede yan yana doğum yapmışlardı. Ancak gözü pek iyi görmeyen, emekliliği gelmiş Yeter Hemşire bebekleri karıştırmıştı. Huri hava kararır kararmaz kendi çocuğu sandığı Ruhi’yi alıp hastaneden kaçmış, şatoya dönmüştü. Ruhi’nin vampirlerle hikâyesi işte böyle başladı. Diğer bebeğe ne mi oldu? Onun hikâyesi de başka bir öykünün konusu olsun.

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page