UMUTLU BİR GÜN
- Müge Özer
- 9 Ara 2023
- 2 dakikada okunur
Yazar: Müge Özer
Editör: Behice Kavak

İnsanı kemiklerine kadar ısıtan sıcak bir temmuz sabahıydı. O kadar terlemiştim ki yatağım ve ben sırılsıklam olmuştuk. Hemen bir rulo peçete aldım ve onları yatağıma batırıp çıkardım. Mis gibi ıslak mendillerim hazırdı artık. Bu mendilleri kütüphanemi temizlerken kullanabilirdim. Kahvaltımı yaptıktan sonra hızlıca odama döndüm çünkü bugün yapacak çok işim vardı. İlk iş olarak kütüphanemi temizleyip düzenlemem gerekiyordu. Tam bitirmek üzereyken kitaplarımın birinin arasından yere bir zarf düştü. İlk başta hiç oralı olmadım. Sonra içimdeki merak kelebekleri beni dürtüp durdu ve eğilip zarfı elime aldım. Zarfın sol üst köşesinde adını daha önce hiç duymadığım bir isim vardı. Sağ alt köşesinde ise benim ismim, “Umut PERVASIZ”. Gözlerim şaşkınlıktan yuvalarından çıkıp bir gezinip geri geldiler. Çünkü şaşıracak daha çok şey vardı, adres bu evimizin adresi değildi. Hızlıca zarfı açıp okumaya başlamak üzereydim ki gözlerim tarihe takılı kaldı. 30 Temmuz 2042 Çarşamba. Bütün bunların bir şaka olduğunu düşünüp etrafıma bakındım bir süre acaba beni izleyen kıyıda köşede, bu hâlime gülen var mı diye. Ama yoktu.
— Gelecekten bir mektup mu?
— Yok artık daha neler!
— Bütün bunlar sadece filmlerde olmuyor muydu?
Aklıma üşüşmüş türlü türlü düşünceleri kapının ardındaki çalı süpürgesiyle kovaladıktan sonra mektubu merakla okumaya koyuldum. “Sevgili Umut,” diye başlayıp güzel dileklerle biten mektup, belli ki beni çok iyi bilen birisi tarafından yazılmıştı. Mektubun detaylarına gelirsek, gelecekteki ben hayallerine kavuşmuş, iki üç yılda bir kitabı çıkan çalışkan bir yazardı. Aynı zamanda çok bilinen bir dergide editörlükte yapıyordu bu Umut. Şimdiki Umut’la alakası olmayan bir Umut vardı mektupta. Ya biri bana çok güzel bir şaka yapıyordu ya da bu mektup yanlış Umut’a gönderilmişti. İlk ihtimal üzerinde durup evdeki herkesin yazısına bakmakla işe başladım.
İlk olarak herkesin gözdesi, sevimli ve çalışkan olan ablamın odasına gittim ve defterlerinden birine baktım. Onun yazısı değildi. Odasından hemen koşar adım çıktım beni burada görse kesin küplere binerdi. Annemin mis gibi kek ve kurabiye kokularıyla dolu olan tarif defterine baktım. Burada da bir sürü yazı vardı belli ki komşu teyzeler de yazmıştı ama hiçbirisi mektuptaki gibi değildi. Sonra babamın bir tutam ciddilik tozu serpiştirdiği ajandasına baktım. Bu hiç değildi.
— Sabrım taşmak üzere. Bu şakayı bana kim yapıyor!
Bağırırken aklıma Bilge Teyze’nin bunu çözebileceği geldi. Ama Bilge Teyze’nin yanına her zaman gidemezdim belli bir günü ve saati vardı. Yarını beklemek zorundaydım. Mektuptan hiç kimseye bahsetmeden yarının olmasını beklemem gerekiyordu.
Annemle birlikte Bilge Teyze’nin kulübesine gelmiştik. Kapıyı güler yüzlü yardımcısı Neşe açmıştı. Her zamanki nazikliğiyle bizi bekleme odasına aldı ve biraz beklememiz gerektiğini söyledi. 10 dakika 7 saniye sonra da beni Bilge Teyze’nin odasına davet etti.
— Hoş geldin Umut! Bu hafta nasılsın bakalım?
— Hoş bulduk Bilge Teyze! İyiyim sen nasılsın?
— İyiyim. Bugün beşinci haftamız. Geçen hafta sana bir görev vermiştim. Gelecekteki kendine mektubunu yazdın mı?