UCUBELER İÇİN BATARYA DOLDURULUR
- Eslem Köseoğlu
- 17 Ağu 2024
- 2 dakikada okunur
Yazar: Eslem Köseoğlu
Editör: Sevde Kılıç

Bir, iki, üç, dört, beş, altı! Altıya kadar saymayı Ucube Altıparmak’ın parmaklarından öğrendim. Ölülerden arta kalanları toplarken toplama işlemini kolaylıkla söktüm. Ama bugün altıncı günün sonu; yani çıkarmayı öğrenme zamanıydı.
Mezarlık sokağındaki dehlize, her biri iki tavşan ayağı kadar olan basamaklardan seke seke indim. Dehlizin kapısındaki “Ucubeler için batarya doldurulur.” yazısı altı gün önce beni Ucube Altıparmak, Büyükanne Won, Sivrisinek Bey, Yılan Çocuk ile tanıştırmıştı. İşte ekip bu ilanla tamamlandı. Sıra bendeydi. Örümcek ağlarını çarktan temizledim, -elbette parmağımın ucuyla tadına bakarak- çevirmeye başladım. Talihli kim oldu dersiniz? Büyükanne Won!
-Ne ala çocuklar. Demek bugün benim mirasımı yiyoruz.
Ucube Altıparmak’ın büyüsüyle kısa bir yolculuk sonrası Büyükanne Won’un atalarının mezarlarına ulaştık. Düşünebiliyor musunuz ondan bile yaşlı insanlar vardı!
-Bazılarına pahalı mücevherler miras kalır, bazılarına padişah koltuğu… İşte benim büyük büyük dedelerim bana ne kadar öfkeli düşman bırakmış bir bakalım.
Büyükannemin atalarının mezarı başında birkaç balbal vardı. Orta Asya’daki ataları, öldürdükleri insancıkların öbür dünyada onların hizmetçileri olacağını düşünüyormuş. Bu heykeller o insancıkların temsiliymiş.
Sivrisinek Bey ve onun en iyi kanı bulmak için dört bir yana gönderdiği sivrisinekleri, tadına baktıkları kanlara ilişkin raporlarını sunarken biz, mezarlardan ölülerin öfkesini toplamıştık. Çarklar döndüğünde, miraslar toplandığında heyecanımız yüzümüzden okunur. Tüm bataryalar dolarsa büyük parti gerçekleşir ve kazandıran ucube gümüş kakmalı sandalyenin sahibi olur; gerisi de onun hizmetkarı. Fakat Büyükanne Won bu sandalyeyi kaybetmiş görünüyordu. Maalesef mirası bataryaları yeterince yükseltememişti. Ucube Altıparmak’ın büyüsüyle dönmeli, son gücümüzle çarkı tekrar çevirmeli ve ucubelerin bataryalarının dolu olduğu bir sabahla Dünyalıları çılgına çevirmeliydik.
Basık hava bunaltıcıydı. Herkes birbirine bakıyor, topuklarımızdan yankılanan ses dışında çıt çıkmıyordu. Yılan Çocuk sürünerek çarkı çevirdi; öfke, elektrik gibi bizi çarpıyordu.
Çark döndü, yavaşladı; göstergesi beni işaret ettiğinde durdu. Diğerleri sevinçle bağırırken ben gözlerimi sımsıkı kapattım. Bu, büyük bir sorumluluk ve fırsattı. Büyükanne Won, titreyen elini kaldırdı.
-Çocuklar! Öfke mirasımı torunuma devrediyorum. Biliyorum ki o en akıllımız.Yatağının altından çıkardığı dolu bataryaları kucağıma bıraktı.
Sivrisinek Bey ve Yılan Çocuk, sessizce başlarını salladılar ve desteklediklerini gösterdiler. Ucube Altıparmak ise yanıma gelerek elimi tuttu ve gözlerimin içine baktı.
-Hazır mısın, evlat? Bu öfke seni dönüştürebilir. İyi ya da kötü, nasıl yönlendireceğin sana bağlı.
Büyükannemin bıraktığı bataryalara bakılırsa mirasım tahmin ettiğimden de fazlaydı. Şimdiden beni, gümüş kakmalı sandalyenin sahibi olarak görüyorlardı. Ucube Altıparmak, eski bir ritüel gibi, ellerini havaya kaldırdı ve büyüsünü yaptı.
Girdap, etrafımda dönüyordu. İçimde bir ateş yanıyor, damarlarımda dolaşıyordu. O an bir şey oldu, elektrik çarpması gibi bir şey. Saf enerji bataryaları doldurdu. Bir yandan öfke doluyken, diğer yandan bu enerjiyi kontrol etme gücüne sahip olduğumu fark ettim.
Gözlerimi açtığımda, artık sadece bir vampir torunu değil, bir liderdim. Öfkenin kalabalık enerjisinden ihtiyacım olanı çıkarmıştım. Bir bütünden parça çıkarmak, çıkarma işlemi… Benim için tamamdı.
Dehlizin karanlık köşelerine baktım. Burada, öfkeyi enerjiye dönüştüren ve bu enerjiyi kullanarak hayatta kalan bir topluluğun saf enerjiye ulaşan lideri olmuştum. Hiç kimse bize karşı koyamazdı. Parti birazdan başlayacaktı. Bu bir kutlama değil, aynı zamanda bir zaferin ilanıydı. Ucubeler için yeni bir çağ başlıyordu ve bu çağda, bizler öfkemizin gücüyle dünyayı yeniden şekillendirecektik.