top of page

SULTANIM BAYEZİD HAN’IN ARDINDAN

  • Yazarın fotoğrafı: Selda Meydan
    Selda Meydan
  • 10 Ara 2023
  • 4 dakikada okunur

Yazar: Selda Meydan

Editör: Behice Kavak

ree

1512 yılı Mayıs ayı. Hocam Şeyh Hamdullah’ın özel isteği ile İstanbul’a geldim ve Yüce Sultanımız Bayezid Han Hazretleri’ne Dimetoka yolculuğunda mihmandarlık etmek için görevlendirildim. Sultan Bayezid tahta geçmek isteyen oğlu Yavuz Sultan Selim’in kendisine baskı kurması üzerine tahtı ona bıraktı ve ömrünün geri kalanını doğum yeri olan Dimetoka’da geçirmek istedi.

Yeni sultan, İstanbul’un çıkışına kadar bize eşlik ettikten sonra babasının elini öptü, helallik istedi ve sarayına döndü. Biz de bir tahtırevana yerleşen Sultan Bayezid’le yola koyulduk. Sultanın yanında benim gibi özel ihtiyaçlarını karşılayan birkaç kişi dışında üç yüz kadar da asker var. Bu yolculuk boyunca fırsat buldukça eski sultanla söyleşmek ve evlatlarıma tarihin bu sayfalarından birkaç anı bırakmak konusunda kararlıyım. Hatta bunun için defter ve kalemlerimi de hazırladım.

Sultanın yanına girdim, durumu pek iyi görünmüyor, başından hiç çıkarmadığı beyaz sarığı yana kaymış, geniş omuzları çökmüş, beyaz teni sararmış. Ela gözleri altmış küsur yıllık ömrünü ve otuz yıllık hükümdarlık geçmişini gözden geçirip sorgulama yapıyormuşçasına dalgın ve hüzünlü bakıyor. Devletin başı olarak geçirilen otuz seneden sonra doğduğu toprağa dönmek zor olsa gerek.

Mehmed: Allah uzun ömürler versin Necip Sultanımız, nasılsınız bugün? İstediğiniz şekilde bir kâse paça çorbası getirdim, mis gibi bol sarımsaklı. Yalnız diğer yemeklerden istemediniz, keşke biraz daha yeseniz, sıhhatiniz iyi görünmüyor.

Sultan II. Bayezid: Bu kâfi evladım, gözün aç olursa gönlün de hep aç kalır. İsmin nedir senin, nerelisin?

Mehmed: Amasya’nın Eslem Hatun Mahallesi’nden Hüseyin oğlu Mehmed’dir Hünkârım. Hocanız Hamdullah’ın uzaktan akrabası olurum, onun isteği ile geldim buraya.

Sultan II. Bayezid: Hoş geldin, sefalar getirdin. Demek Şeyh Hamdullah’ı tanırsın.

Mehmed: Evet hem akrabamız olur hem de hat dersleri aldım ondan Sultanım. Sizin de hocanız olduğunu biliyorum.

Sultan II. Bayezid: Evet, Şeyh Hamdullah hem hocam hem yakın dostum hem de bana kalemi ve yazmayı sevdiren kişidir. Amasya’daki şehzadelik yıllarından beri tanışırız. Babam cennetmekân Fatih’in ardından tahta geçince onun gibi hırslı değilim diye beni çok yumuşak huylu ve barışçıl bularak suçladı insanlar. Benim amacımın fethedilen toprakları kültür ve medeniyetle yeşertmek olduğunu yalnızca hocam Şeyh Hamdullah ve onun gibi az sayıda kişi anladı. Bir gün herkes anlar inşallah.

Mehmed: Anlayacaklardır sultanım, siz bunu yapmasaydınız Devlet-i Âl-i Osmânî’de bunca âlim yetişir, fethedilen topraklarda onca ilim yuvası kurulur muydu? Otuz yıl hükümdarlık yaptınız kim bilir ne zorluklarla karşılaşmışsınızdır?

Sultan II. Bayezid: Ah, hem de ne zorluklar. Ama sen şimdi bana şuradaki demirhindi şerbetinden biraz ver bakalım. Çok yorgun hissediyorum.

Mehmed: Buyurunuz sultanım. Biraz istirahat ediniz.

Sultan II. Bayezid: Sen benimle hasbihâl etmek istiyorsun anlaşılan ama biraz dinleneyim yine gel. Anlaşılan günlerim sayılı, ne istersen sorarsın. Ola ki benden sonra benim diyemediklerimi anlatırsın.

Mehmed: Allah geçinden versin sultanım. İstirahat buyurunuz.

Tekrar yanına döndüğümde içeride güzel bir misk kokusu vardı. Sultan biraz daha iyi görünüyordu, ancak hâlâ ateşi vardı. Oturmamı işaret etti ve anlatmaya başladı.

Sultan II. Bayezid: Yaşadığım zorlukları sormuştun. Tahta geçtiğimde başta Cem Sultan olmak üzere kardeşlerimle taht kavgaları başladı. Cem, Rodos şövalyelerine sığınınca yıllarca Avrupa onu kullanarak devletimi zayıflatmaya çabaladı. Cem Sultan’la uğraşırken İspanya’daki Müslümanların yardım isteklerini de yeterince karşılayamadım. Bütün dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir devleti yönetmek zordur, benim gibi hassas ruhlar için çok daha zordur.

Mehmed: İspanya’daki Yahudilerin de bir katliama maruz kaldıklarını ve sizden yardım talep ettiklerini duymuştuk.

Sultan II. Bayezid: Evet, Katolikler İspanya’yı fethedip sekiz asırlık İslam hakimiyetine son verdikten sonra anlaşmaya uymayarak önce Müslümanlara sonra da Yahudilere ağır zulümler yapmaya başladılar. Türk topraklarında her dinden insanın huzur içinde yaşadığını duyan Yahudiler bizden yardım istediler. Bir Müslüman olarak, insan olarak buna duyarsız kalamazdık. Gizlice hem oradan kaçan Müslümanların hem de Yahudilerin bir kısmını gemilerle Devlet-i Âliyye’ye getirtip bazı şehirlere yerleştirdik. Doğru bir karar mıydı bilemem bunu zaman gösterecek ancak ben bir insan olarak o anda yapmam icap edeni yaptım.

Mehmed: Sizin ilme ve medeniyete ne kadar önem verdiğinizi o kadar çok kimseden dinledim ki, hele de Edirne’de kurduğunuz imaret ve medrese akıl hastalarının tedavisinde çok mühim deniyor. Hatta bir dostum orada tedavi görüp sapasağlam memlekete döndü.

Sultan II. Bayezid: Evet evladım. Edirne Darüşşifası’nda, Avrupa’da insan yerine bile konmayan akıl hastalarını hekimlerimiz, çeşitli meşguliyetler, su sesi, kuş sesi, musiki gibi yöntemlerle tedavi ediyorlar. Burada çalışacak hekimler de aynı külliye içinde yetiştiriliyor. Böyle medreseler inşa etmek ve ilim adamları yetiştirmek bana göre her şeyden önemlidir ve istikbale yatırımdır. Zira kalem kılıçtan keskindir.

Mehmed: İstikbal deyince sultanım, sizin çocukları da çok önemsediğinizi ve onlar için de özel şeyler yaptığınızı biliyorum.

Sultan II. Bayezid: Çocuklarımızı önemsemesem bunca medrese, kütüphane yaptırır mıydım? Çocuklarımızın bilgili, hoşgörülü, sorumluluk sahibi ve çevrelerine yararlı olmaları için çabaladık. Yeteneklerine göre müzik, edebiyat, resim, yabancı dil gibi pek çok konuda bilgi sahibi olmalarını istedik. Mesela bu çocukların arasından yetişen Ali Kuşçu evladımız astronomi ve matematik alanında, Kemalpaşazade tarih alanında önemli çalışmalar ve eserler ortaya koydular. Çocukların safiyeti, merakı beni hep mutlu etmiştir, büyük insanlar olmalarını istiyorsak onlara güvenmeli ve onları desteklemeliyiz evlat. 

Mehmed: Çok haklısınız Sultanım. Sizin döneminizde altı yıllık kıtlık, veba salgınları derken bir de büyük deprem yaşadık Sultanım, kırk beş dakika süren o küçük kıyamette İstanbul’da taş taş üstünde kalmadı diye duymuştuk.

Sultan II. Bayezid: Çok büyük bir felaketti evladım. Binlerce insanımızı kaybettik. Günlerce sarayın bahçesinde çadırda kaldık. Ama ümitsizliğe kapılmadık. Anadolu’dan getirdiğimiz ustalarla taş yerine ahşap binalar inşa ettik. Bu da büyük bir yenilikti ve sonraki depremlerde ne kadar doğru bir karar olduğu görülecektir biiznillah.

1492 ve 1502’de veba salgınlarında da binlerce kişi öldü. Veba mikrobu bulaşmış olan pireler fare, kedi, köpek gibi hayvanların üstüne yerleşip memlekete getirilen yüklerin, malların arasında bizim topraklarımıza da girdiler ve mikrobu halkımıza bulaştırdılar. Karantina hastaneleri kurduk, gelen gemilerdeki insanları ve malları denetledik, ancak çok da başarılı olamadık. Beraberinde bir de altı yıllık kıtlık iyice belimizi büktü.

Bu arada Sultanın durumu ağırlaştı birden, zor nefes alıp veriyordu. Çorlu yakınlarındaki Abala köyünde yola ara verdik. Ancak Sultan artık son nefesini vermek üzereydi. Bana söylediği son sözler şunlar oldu:

Sultan II. Bayezid: Ölümü anlamayan hayatı anlayamaz evlat, ben ölümü hatırlamak için kefenimi hep kafamda sarık olarak taşıyorum. Mülkümü adaletle mamur kılmak için çabaladım. İnşallah muvaffak olmuşumdur.

O gece çok ağırlaştı ve ertesi gün Hakk’a yürüdü, biz adaleti tesis etmeye gayret ettiğine şahidiz. Mevlâ'm mekânını cennet eylesin.

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page