top of page

SOY AĞACIM

  • Tuğba Atlı
  • 18 Kas 2023
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 5 Ara 2023

Yazar: Tuğba Atlı

Editör: Hatice Boyraz

Şef Editör: Behice Kavak

ree

On üçüncü yaşımın ilk günü. Anne ve babam, 6 ay boyunca geceyi yaşayacak Antarktika’ya geziye gittiler. Giderken de beni yaz tatilini geçirmem için dayımların evine bıraktılar. Dayımların yazlık olarak kullandıkları, sıradan bir ağaç kulübeden çok daha güzel olan özenle yapılmış bu ev, ormanın içinde, dağın en tepesindeydi. Evin dört bir tarafını sarmaşıklar sarmıştı ve bahçesinin sınırını böğürtlen çalıları belirliyordu.

Nezaket gereklerini yerine getirip biraz dinlendikten sonra dayım beni etrafı gezdirmeye çıkardı. Bu yerde o kadar çok tuhaf şey vardı ki huzursuz hissetmekten kendimi alamıyordum. Tekinsiz ormanın içinde kocaman bir bataklık, az ileride korku filmlerini anımsatan bir mezarlık ve etrafta bolca yarasa… İnsanın içini ürpertecek çok şey vardı.

Dayım durup durup bir şeyler söylemeye çalışıyordu. “Artık 13 yaşına geldin, büyük aile sırrımız.” falan diyordu. Hiçbir şey anlamamıştım ki, aniden, “Biz ölümsüzüz.” deyiverdi. Nasıl yani bile diyemeden aile boyu safkan vampir olduğumuzu öğrendim. Evet ölümsüzlük bana çok yakışacaktı ama Hâzım Dayı’nın adının aslında Kont Drakula olduğunu öğrenmek çok garip geldi.

Bu da nereden çıktı şimdi? Benim hayatım, okuduğum gotik kitaplar serisine mi benzeyecekti? Neden bunu şimdi öğreniyordum? Neden daha önce hiç fark etmemiştim? İnanılır gibi değildi. İnanmadım da zaten. Kocaman bir kahkaha atarak dayımı bu orijinal şakası için tebrik ettim.

— Sen böyle gülüp dalga geçiyorsun ama bir düşün istersen. Neden az pişmiş et seviyor, sarımsaktan nefret ediyorsun? Herkes evinde muhabbet kuşu beslerken sizin neden baykuş ve kara kediniz var?

— Bunlar sadece garip olduğumuzu gösterir, vampir değil.

— Peki ya neden 1000 faktörlü güneş kremi kullanmadan güneşe çıkamıyoruz, hiç düşündün mü? Hatırlıyor musun, sen ilkokuldayken sürekli arkadaşlarını ısırdığın için şikâyet gelirdi.

— Ben vampirlere inanmıyorum, o çocuklar beni sinir ediyordu sadece.

— O zaman şuna cevap ver; annenle baban neden tatil için 6 ay boyunca güneşin doğmayacağı Antarktika’yı seçti sence? Aynalarda neden kendini bulanık görünüyorsun? Suyu da çok sevmiyorsun kabul et. Tüm arkadaşlarından çok daha hızlı olduğunu fark etmedin mi? Gece uykuları yerine gündüz uykularını daha çok sevmen meselâ… Bunların hepsi tesadüf mü?

Sen şimdi otur, bunları biraz düşün, seni evde bekliyorum. Geldiğimiz yoldan dönersin olur mu?

Evet belki de biraz yalnız kalıp düşünmeye, biraz da duyduklarımı sindirmeye ihtiyacım vardı. Dayımın söyledikleri kafamda dönüp dururken az ileride alelade yapılmış bir salıncağa oturdum. Acaba haklı olabilir miydi?

Karşımdaki uçuruma bakarken aklımdan geçen ilk soru, “Acaba uçabiliyor muyuz?” oldu. Tabii ki denemedim, buna cesaret edemezdim. Eğer doğruysa yeni hayatımın ilk günü ölmek istemezdim. Ölmek mi? Aa, pardon ölümsüzdük biz. Dayımın geriye dönüp gülerek tüm bunların eşek şakası olduğunu söyleme ihtimali de vardı ama gelen giden olmadı.

Evet, eti az pişmiş seviyorum, sarımsağı da hiç sevmem. Peki ya annemin 100 yıldır giymiyorum esprisiyle bana verdiği tişörtü. Bunu söylerken hiç espri yapmış gibi bir hâli yoktu aslında.

Hayriye Teyzem kaplıcaya giderken kulağıma bir şeyler diyecek olmuştu da annem gelmişti, daha değil diyerek. Teyzem ne tür bir kaplıcaya gitmişti acaba? Dayımın evinin kuru kafalarla süslü holü, evini saran zehirli sarmaşıklar. Dedemin evinde gördüğüm, dolapta asılı duran siyah pelerin. Anne ve babamın her ay düzenli diş kontrolleri…

Hepsi sanki olan biteni açıklıyor gibiydi. İstemsizce dilimle ön dişlerime dokundum. Henüz fırlayıp çıkmamış olan sivri köpek dişlerimi, yüzümde hayal ettim. Düşündükçe vampirliği iliklerime kadar hissediyordum. Gerçek olmaması dilenecek kadar gerçek bu hikâye beni çok sarsmıştı.

Ben şimdi okulda soy ağacı ödevime ne yazacaktım? Transilvanya’daki hanedan başlığıyla mı tanıtacaktım ailemi? Yeni dertlerim başıma bela olmuştu, hem de çok fena.

Eski hayatıma, okuluma devam edebilecek miydim? Ya arkadaşlarım, onlara ne diyecektim? Yarasalar, asil soylar ve Transilvanya hakkında maalesef doğru olan hikâyemle kesin dalga geçeceklerdi. Ya dayanamayıp onları ısırırsam? Ya bütün arkadaşlarımı kaybedersem?

Bir gün içinde bütün hayatım sonsuza dek değişti. Bu vampir meselesi nereye varacak görmek ve her şeyi bilmek istiyordum. Hemen eve dönmeliyim, pardon malikâneye. Hava kararmıştı. Geldiğimiz yoldan hızlı hızlı yürürken dolunay, yıldızlı gökyüzünde asılı duruyordu. Hafif kırmızı parıltısını görünce kanlı ay dedim içimden. Bir parça ürperdim.

Uzun, sarı saçlı, pembe seven bir prensesin, gerçek bir gece yaratığı olması imkânsız gibi görünse de gelmiş geçmiş en havalı vampir olabilirdim. Tabii asla kan emmeyecek, fotoğraf ve aynalarda bulanık da olsa gözükecektim.

Artık hep siyah giyer, odamın duvarlarını yarasa ve örümcek ağı posterleriyle süslerim. Belki de eve bir duman makinesi de alırız kim bilir…

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page