top of page

SIRA DIŞI YETİMLER

  • Asiye Akansu
  • 22 Kas 2023
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 28 Kas 2023

Yazar: Asiye Akansu

Editör: Behice Kavak


ree

The Unadoptables, Hana Tooke’un ilk romanı. Kendi dilinde 2020’de yayımlanan eseri 2022’de de Barış Purut, çevirisiyle dilimize kazandırıyor. Çizimlerini Ayesha L. Rubio’nun yaptığı Sahipsizler’i Genç Timaş etiketiyle okuyoruz. Davetkar bir kapak resmi olan roman içerisindeki çizimlerle de hayacanlandırıyor.

Kitabın içinden bir de poster çıkıyor. Ön yüzünde kitabın kapak resmi, arka yüzünde ise Bram Poppenmaker’ın Yel Değirmeni, Dam Meydanı ve Küçük Lale Yetimhanesinin şahane güzel çizimlerinin olduğu poster okurları cezbedecek türden. On yaşında olsam bunu görünce inanılmaz mutlu olur odamın duvarına asardım.

Amsterdam yakınlarındaki bir polderde tuhaf saatlerle dolu bir evde, tuhaf bir hayal gücüyle dolu bir kafayla büyüyen Hana Tooke’tan başkası bu derece gizemli, ürkütücü ayrıntılarla yazamazmış gibi hissettiriyor bu kitabı. Şimdilerde de vaktini hikâyeler yazarak, kukla ve ilginç şeyler koleksiyonu yaparak geçiren yazar zannediyorum ki kendi romanının içinde yaşıyor.

Yazarın, toplumun kabul edilebilir veya normal olarak kabul ettiği şeylere uymayı reddeden bir grup aykırı insan hakkında yazmak istemesi kitabın ortaya çıkış dinamiklerinden biri. Diğeri ise onun da kahramanlarımızın yaşlarındayken yeni göçmen oluşu, belirgin bir fiziksel engelinin oluşu ve geçici mutizm geliştirmesi. Ayrıca Hana Tooke, önceki yüzyıllara dair Amsterdam’da yetimhanelerden çocuk ticareti yapıldığına ilişkin belgeleri görünce bunu işlemek istemiş. Rahatlıkla dramatik bir kitap ortaya çıkarabilecekken bundan kaçınmış. Bunun yerine etrafındaki kötülerle baş edebilen, kendi değerlerini gören, başkalarına uymaya zorlanmak yerine kendi hikâyelerini yazan, birbirini güçlendiren çocuklar yazmış.

19. yüzyıl Amsterdam’ındaki Küçük Lale Yetimhanesi’nde başlıyor macera. Bebek, pamuklu bir battaniyeye sarılmalı, hasır bir sepete yerleştirilmeli, en üst basamağa yerleştirilmeli gibi bebek terk etme kurallarına uyulmadan kendine özgü tuhaflıklarda bırakılmış beş çocuk, Lotta, Egbert, Fenna, Sem, Milou. Müdire Gassbeek’in, her birini ilk görüşte sevmediği bu çocuklara tuhaflıklarına göre uydurduğu isimler onların etiketiymiş gibi yapışıyor üstlerine.

Lotta, iki elinde de altışar parmağı olan parlak bir bilim insanı, grubun mantıklı karakteri.

Egbert, haritalar çizen, nerden geldiğini öğrenmek isteyen, şahane bir sanatçı. Hikâyedeki gizemli detaylardan biri de Asya kökenli olabileceği sezdirilen bu karakterin kökeni.

Fenna, mutfak sanatlarında yetenekli, yırtıcı hayvanlarla bile dostluk kurabilen, güzel ve sesini bulamamış bir karakter. Aralarında en sessizi ve sağduyulusu.

Sem, kibar ve iğne iplik konusunda yetenekli olmasıyla göze çarpan karakter.

Milou, garip ve dağınık saçlı, gece yarısı gözlü, harika hikâyeler anlatan, ailesinin bir gün onun için geri döneceğine inanan kahramanımız. Aynı zamanda hikâyeyi bakış açısıyla dinlediğimiz kişi. Ailesine dair varsayımlar ürettiği teoriler kitabına yazdıklarını, bölüm sonlarında okurken hem biraz soluklanıyor hem de acaba demekten kendimizi alamıyoruz.

Okurken zaman zaman bizim takibini karıştırdığımız beş ana karakter inşa edip doludizgin akan serüven içinde onları konumlandıran yazar, kalemine hayran bırakıyor.

Hikâyenin geçtiği gotik atmosfere de bakacak olursak, karanlık, soğuk, gizemli, tehlikeli bir yetimhane, Milou’nun ailesinin terk edilmiş, ara ara garip seslerin duyulduğu, bir şeyler yaşandığı belli ama ne olduğu belli olmayan yel değirmeni, yel değirmenindeki tiyatro salonu, pençe izleri, kuklalar, baykuş, Edda’nın saatlerle dolu evini göreceğiz. Ayrıca sık sık duyduğumuz ayak sesleri, saat tıkırtısı ve kitap boyunca oluşturulan olağanüstü bir yaratığın izlenimi bu gotik atmosfere destek olan unsurlar.

“Çok farklı çocuklardan oluşmuş bir topluluk, bir duvarın önünde sıra halinde, yan yana dizilmişti: En küçükler bir uçta, en büyükler ise diğerinde. Hepsi de çılgınca kendilerine çeki düzen vermeye çalışıyorlardı: Makine yağı lekelerini ovalıyor, gömlekleri içlerine sokuyorlardı. Ama gerçekte oldukları şeyi gizlemelerinin bir yolu yoktu: Hırpani kılıklı, aç, çaresiz yetimler.”

Kendilerince en güzel ve sorunsuz yetimi seçip evlat edinmek isteyen birileri gelir ara ara yetimhaneye. Zalim müdire Gassbeek’in zulmünden kurtulmak için evlat edinilmek isteyen çocukların çıkış kapısıdır bu. Beş ana karakterin diğer çocuklardan farklı özelliklerde olması onların evlat edinilememesine sebep olur. Halbuki bu sığ insanların onları yaftaladığı şeyler dikkatli bakıldığında her birinin yeteneklerine işaret eder. Hoş zaten onlar da birbirinden ayrılmak ve bir aileye verilmek istemez. Milou’nun, ailesinin bir gün geleceğine olan inancı da yetimhaneden ayrılmak istememesinin en önemli nedenidir. Ancak Gassbeek, geleli on iki yıl olan bu yetimlerden artık kesin bir şekilde kurtulmak ister.

Diğer kötü karakter olan Rotman’ın sahneye çıkma vakti gelmiştir. Yük gemisinde çalıştırmak üzere bu beş çocuk için müdireyle pazarlık yaparken Milou her şeyi duyar. Kulağındaki çınlamaların da yol göstermesiyle neyse ki Rotman’ın elinden kurtulurlar. Olaylı bir şekilde özgürlüklerine kavuşan çocuklar, Milou’nun ailesinin onu terk ederken bıraktığı kukla kedinin içinden çıkan koordinatlara doğru yola çıkar. Bu koordinatlar sayesinde evine, ailesine kavuşacağına inanan Milou aile tasvirinin içine daima arkadaşlarıyladır.

Koordinatlar onları terk edilmiş bir yel değirmenine ulaştırır. Burada kalmaya karar verirler ancak yanlarında bir yetişkin olmayışı komşuların meraklı bakışlarına neden olacaktır. Bu da çocuk büroya bildirilip sözde evlat edinme belgeleri hazır olan cani Rotman’a verilmeleri demektir. Evdeki eski kuklalardan birini onararak baba gibi göstermeyi başarırlar. Yine de çocuk bürosunun haberi olur ve eve evlat edinme ücreti tahsis etmek için bir görevli gelir. Parayı denkleştirip hem yetimhaneden hem de Rotman’dan kurtulmak için çocukların yeni bir plana ihtiyaçları vardır. Yel değirmenindeki tiyatro salonunda gizemli, korkunç bir kukla gösterisi sergilemeye karar verirler. Hem belki seyirciler arasında Milou’nun ailesi de olur kim bilir. Özgürlüklerinin elinden alınma korkusuna bu motivasyon da eklenince gösteri için inanılmaz bir emek harcarlar. Çocuklar bütün biletleri satmayı başarır. Fakat oyun sonunda Rotman, Gassbeek ve yel değirmeninin sahibi Poppenmaker’ı görünce neye uğradıklarını şaşırırlar. Milou heyecanla Poppenmaker’a onun kızı olduğunu söylese de adam bunun yanlış olduğunu söyler. On iki yıldır inandığı şeyin yanlış olduğunu duyunca Milou yıkılır. Fakat tüm bu gizemli maceranın sonunda gerçek de ortaya çıkar. Milou’nun annesi Poppenmaker’ın on iki yıl önce ölen kızıdır. Babası ise bu çocuklardaki garipliği ilk günden beri sezen Edda’nın kuzeni.

Her şeyin sonundaysa Edda çok sevdiği kuzeninin ve yakın arkadaşının çocuğu Milou’yla arkadaşlarını evlat edinir. Hep birlikte ve sahiden aile gibidirler.

Kitap bu şekilde sonlansa da Milou’nun babasına olan merakımız devam ediyor. O da bir gün çıkıp gelir mi, gelirse hikâye nereye evrilir diye düşünmeden edemiyor insan.

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page