top of page

RUHLARA ÜFLENEN ŞİFA

  • Ayşen Yeşilkaya
  • 20 Şub 2024
  • 3 dakikada okunur

Yazar: Ayşen Yeşilkaya

Editör: Merve Başer

Şef Editör: Behice Kavak


ree

İngiliz çocuk edebiyatının güçlü kalemi Michael Morpurgo’nun bu harika kitabı; savaşın gölgesinde aile, dostluk, ötekileştirme, fedakârlık sınavı veren Lorenzo ve Kezia’nın hikâyesini “Flamingo Çocuk” kitabı ile bize anlatmış. Kitap, İpek Güneş Çıgay’ın çevirisi ile Tudem Yayınları sayesinde de bizimle buluştu.

Savaşın soğuk yüzünün çocuklara yaşattığı durumları iliklerimize kadar hissettiğimiz bu günlerde İkinci Dünya Savaşı çocuklarının yaşadıklarını görüyoruz kitapta. Başlangıçta İngiltere’de yaşayan küçük Vincent’in aklı, okuduğu bir hikâyede karşılaştığı “Yaşlı at ve ben yolun kıvrımını takip ediyoruz, bizi nereye götürürse oraya gidiyoruz.” cümlesi ile karışıyor ve yolun kıvrımını takip etmek için büyüyor. Belli bir yerine kadar onun bakış açısından okuduğumuz kitabı daha sonra Kezia devralıyor. Öyküyü iki kişinin paslaşarak anlatması, okuyucuya olayları farklı bakış açılarından değerlendirme fırsatını sunuyor.

Yazarımız, Lorenzo’yu, “Kendine ait bir yaşam sürüyormuş gibi, bizim gerçek dünya olarak adlandırmaktan hoşlandığımız dünyamıza canı istediği anlarda dâhil oluyor.” diyerek tarif ediyor.  Peki, bizim dünyamızda olmadığında nerede? Muhtemelen hayvanların dünyasında... Çünkü hayvanlara söylediği şarkılar, onların kafasını kendi kafasına dayadığı ve üzerlerine üflediği zamanlar hayvanlara şifa veriyor.

Lorenzo, kelimelerin sadece ilk hecesini söylüyor genellikle. Tam cümle kurmak onun için neredeyse imkânsız. Kezia ise bir çingene. İki çocuk bu yönleriyle zaten toplumdan dışlanmaya çok açıkken yaşadıkları zorluklara bir de savaş eklenince başlarına gelenler diğer çocukların başına gelenlerden daha fazla olabiliyor.

Yazar 1943 doğumlu. Çocukluğu -her ne kadar savaş dönemine rast gelmemiş olsa da- savaşın etkilerinin devam ettiği bir ortamda geçiyor. Çok katı kuralları olan bir okulda eğitim görmesi nedeniyle yazar kekemelik yaşamaya başlıyor. Kitabı bu bağlamda değerlendirmek ve konuşma sorunu olan bir çocuğu hikâyenin ortasına yerleştirmek çok anlamlı…

Hikâye, Fransa’nın Aigues-Mortes bölgesinde geçiyor. Aigues-Mortes; toprakları çok bereketli olmasa da bir flamingo yumurtlama bölgesi. Lorenzo da flamingolara göz kulak oluyor, yumurtalarının çalınmasını önlüyor ve sağlıkları bozulduğunda onlara şifa dağıtıyor. Bana kalırsa bu karşılıklı bir şifa. Çünkü kuşlar da Lorenzo’ya şifa veriyor. Lorenzo sanki genlerinde onlardan bir parça taşıyor.

Flamingolarla ilgili farklı kültürel motiflere baktığımızda “Uyumunuzu bozmadan zorlukları aşmanın, onlarla güçlü bir şekilde yüzleşmenin yollarını öğretir.” cümlesi karşımıza çıkıyor. Bu güzel hayvan da hikâyeye bu manada güçlü bir ruh katıyor.

Şimdilerde seksenli yaşlarda olan yazarımız “FARMS FOR CITY CHILDREN” adında; kırsal kesimden, doğadan ve yedikleri gıdanın kaynağından her zamankinden daha fazla kopan günümüz çocukları için, onların çiftliklerde zaman geçirmelerini sağlayan bir kulübü yönetiyor. Bu taraftan da kitap boyunca vurgulanan çiftlik, bataklık, göl detaylarını anlamlandırma fırsatımız oluyor.

Alman askerlerinin Fransa’ya girişinden sonra Kezia’nın ailesinin işlettiği atlıkarıncanın üstüne şehirdeki yaşlı çam ağacı devriliyor. O güne kadar bu çingene ailesine yüksekten bakan insanlar, bu olaydan sonra aileye var güçleri ile yardım ediyorlar. Ağacın devrilerek atlıkarıncayı parçalaması istilayı ve yıkılışı temsil etse de atlıkarıncanın yeniden onarılmasına olan inanç, kurtuluş inancının yitirilmediğini gösteriyor bize.

Bir Alman onbaşının bulup getirdiği ağır yaralı flamingo, kitapta kurtuluş inancını sembolize eden ikinci bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Flamingonun iyileşme umudu, kurtuluş ile özdeşleşiyor. Onun, tam da askerlerin şehirden ayrıldığı gün iyileşip uçmaya başlaması bu sembolik anlatımı kuvvetlendiriyor.

Kitapta en güzel işlenen temalardan biri de dayanışma. Lorenzo’nun ailesi, Almanların çingene ve Yahudilere duydukları öfke nedeniyle Keiza’yı ailesi ile birlikte çiftliklerinde misafir ediyorlar ve çiftlik işlerini beraberce yürütüyorlar. Lorenzo’nun yaşadığı öfke nöbetlerini sakinleştirense Kezia oluyor. Bütün bu savaşın içinde iri cüsseli bir düşman askerinin iki çocuğu ve aileyi koruyup kollaması, hayvanlara uzatılan yardım eli gibi durumlar dayanışma temasını daha da dikkat çekici kılıyor.

Tabii ki dostluk ve mücadele de böyle bir kitabın olmazsa olmazları. İki çocuk arasındaki dostluk o kadar büyüyor ki herkes bu dünyadan gittikten sonra bile Lorenzo ve Kezia hâlâ bir arada ve dost kalıyorlar. Umudun, dayanışmanın, dostluğun ve mücadele etmenin daima kazandıracağını çok ince bir şekilde anlatıyor yazar. Hatta zaman zaman bu mücadele aslında aynı safta, dayanışma içinde olunması gereken insanlara karşı veriliyor. Flamingo yumurtasını çalan insanları uyaran Kezia ve Lorenzo’nun ailesi, yumurtaları çalmak isteyenler tarafından ihbar ediliyorlar. Yazar, birlikte güçlü olabilecekken bölünen insanların nasıl hezimete sürüklendiğini; mücadeleyi ve dostluğu elden bırakmayanların doğru yolda mücadele ettikleri takdirde yalnız olsalar bile sonunda kazanan taraf olacaklarını açıkça gösteriyor kitapta.

Savaşı ve ırkçılığı bir çocuğun gözünden gördüğümüz bu kitap, yetişkinlerin konuşmaktan ve açıklamaktan çekindiği konuları çocuklar için daha somut bir zemine oturtuyor.

Kitap; savaşın en büyük mağduru olan çocukların ettiği duaları, onların masum inançlarını ve tertemiz duygularını bize gösteriyor. Bu kitap aracılığı ile biz de dileyelim ki savaşlar son bulsun. Tertemiz çocuklar; tertemiz, huzur dolu sokaklarda mutluluk içinde koştursun. Ve bizler savaşın gölgesinde yaşama tutunmaya çalışan çocukların hikâyelerini okumak ya da yazmak için yarım yüzyıl beklemeyelim.

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page