top of page

Piraye

  • Yazarın fotoğrafı: Esra Tozlu
    Esra Tozlu
  • 4 Ara 2024
  • 3 dakikada okunur

Yazar: Esra Tozlu

Editör: Sevde Dilruba

Çizer: Tuğba Kaya

ree

Gözünü açtığında, önce burnuna gelen kokuyu fark etti Piraye. Annesinin sabah araladığı camdan, tülü havalandıran hafif esintiyle içeri gelen çiçek kokusu. Bu kokuyu tanıyordu. Gözleri muzip bir bakışla iyice açıldı. Aklına düşen işi yapmak için hızlıca doğruldu. Annesi alt kattan seslenmeye başlamıştı bile. “Pirayeeee!”

Piraye, özenli giyinmek istedi. En sevdiği cici kız gömleğini giydi. En sevdiği yeleğini üzerine geçirdi. Altına, yeleğiyle aynı renkteki kadife, kabarık eteğini seçti. Başına da en sevdiği çiçeğin renklerindeki, kırmızı ve turuncu arasında gidip gelen bandanasını bağladı. Hazırdı, yine hareketli bir gün olacaktı. Hep bu, kendi bahçelerinde neden yetişmediğini çözemediği çiçekler yüzünden…

Piraye kahvaltıdan sonra bahçeye çıktı. Sıradan bir günmüş gibi davrandı. Komşunun bahçesiyle kendi bahçelerini ayıran ferforjeye yaklaştı. Ferforje dediysek öyle çirkin bir demir yığını değil hani. Tam da bu eski yalılara uygun, bahçenin bir parçası gibi. Kıvrımları ve motifleri beyaz bir dantel zarafetiyle işlenmişti. Her neyse, Piraye zaten onun deseniyle değil en alçak kısmıyla ilgileniyordu. Çünkü yan bahçeye geçebildiği tek kısım orasıydı. Yan bahçeye göz gezdiren Piraye, aradığı renkler göz bebeklerine değince ağır adımlarla ilerlemeye başladı. Olacaklara önceden hazırlıklı olan tombul ve tatlı görünümlü ama aksine huysuz olan Nigar Teyze çıkageldi. “Hıhh, tam zamanında!” dedi Piraye kendi duyabileceği bir sesle. “Pirayecim günaydın.”

“Günaydın efendim,” dedi Piraye cılız ve gittikçe alçalan sesiyle. Bahçeye sızma girişiminin ilki başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Piraye kendi bahçelerine yöneldi. Mecburen huysuz komşu teyze kuvvetlerinin içeri girmesini bekleyecekti.

Piraye kendi bahçelerinde yetişen ve zaten her yerde olan çiçeklerle ilgileniyormuş gibi yaptı. Dolandı durdu. Tohumunu alıp ektikleri hâlde kendi bahçelerinde bir türlü yetişmeyen, adını da bilmediği Nigar Teyze çiçeklerini çok seviyordu. Ona göre Nigar Teyze, çiçeklerin tam olarak nasıl bakıldığını söylemiyor, sır gibi saklıyordu. Onlara sevgi gösterdiğini de pek düşünmüyordu Piraye. Ne de olsa o huysuz bir teyzeydi. Peki ama iki adım ötede yetişen çiçekler neden Pirayelerin bahçesinde yetişmiyordu? Yoksa huysuzluktan mı hoşlanıyorlardı? Bunu anlayamıyordu. Kendini durduramıyor, çiçeklerden göz hakkını almak istiyordu.

Piraye’nin bu ilginç çiçeklere olan düşkünlüğü üç yıl önce başlamıştı. Yine bir bahar sabahı hastalanmış, iki gün ateşler içinde yatmıştı. Nigar Teyze onu merak etmiş ve adını bilmediği, kırmızı ve turuncu arasında gidip gelen rengiyle, mor yapraklarıyla, içine çektiğinde insanı dağ yamaçlarına götüren kokusuyla o güzel çiçekleri alıp hasta ziyaretine gelmişti. Piraye iki gün boyunca açamadığı gözlerini, burnundan giren o nefis çiçek kokusu sayesinde açmıştı. İçinde baharı hissetmiş ve canlanmaya başlamıştı. İşte o gün bu gündür bu çiçekler Piraye’nin en sevdiği çiçekler oldu. Gözlerini açmasına, kendini iyi hissetmesine ve her bahar komşu teyzenin bahçesine dadanmasına sebep olan bu güzel çiçeklerdi.

Nigar Teyze ise komşu kızının bahçesine olan düşmanlığını ya da iyi bir tabirle düşünürsek, düşkünlüğünü bildiği için tetikte bekliyordu. Piraye’yi severdi ama çiçekleri daha ağır basıyordu. Her yıl bu vakitlerde o tatlı kızın bir bahçe canavarına dönüştüğünü düşünüyordu. İki taraf da birbirini, avını kollayan aslanlar gibi takip ediyordu. “Yok, girmeyecek içeriye. Bir şeyler düşünmeliyim,” dedi Piraye. Piraye de içeri girdi, komşu teyze de. Piraye de dışarı çıktı, komşu teyze de. Bir içeri, bir dışarı, içeri, dışarı… “Off! Bugün olmayacak bu iş galiba,” derken gözlerinin içinde yıldızlar parladı birden. Soluğu mutfakta aldı Piraye. “Anneciğim, Nigar Teyze’ye dün yaptığımız pastadan götürebilir miyim?”

“Elbette götürebilirsin tatlım,” dedi annesi. Annesinin hazırladığı tabağı kaptığı gibi ön kapıya koşan Piraye, hızlıca ayağına plastik terliklerini geçirdi. Yandaki evle kapıları neredeyse bitişikti. Piraye, olan kuvvetiyle zile bastı. Parmağını o kadar bastırmıştı ki acıyı hissedince hızla parmağını geri çekti. Zilin sesi de aniden kesildi. Kendine güldü…  Kapıyı çatık kaşlarıyla açan Nigar Teyze’ye en şirin gülümsemesiyle pasta tabağını uzattı. “Annemle yaptık, afiyet olsun,” dedi.  Nigar Teyze tabağı alır almaz ortadan yok olan Piraye eve girmeden, “Hemen buzdolabına koyun lütfen, erimesin,” demeyi de ihmal etmedi. Nigar Teyze tam olarak ne olduğunu anlamadan elindeki tabağa bakarken Piraye’nin terlikleri havada uçuştu. Kapı dann diye çarptığında terlikler hâlâ yere düşmemişti..

Piraye evin içine girdiğinde saniyelerle yarış başlamıştı. Tam dış kapının karşısında kalan bahçe kapısına ulaşmak için uzun koridoru rüzgâr gibi geçti. Koridordaki ince halılar neredeyse arkasından havalanacaktı. Piraye, motifli ferforjenin alçak kısmına soluksuz ulaştı. Hoop diye karşı bahçeye sıçradı. İşte en sevdiği çiçek, kırmızı ve turuncu arasında gidip gelen rengiyle karşısında duruyordu. Mor ve uzun yapraklarını ise bir ayrı severdi. Bu tarifsizdi… En güzel olanı nazikçe köklerine yakın kısmından kırdı. Birkaç tane de yaprak dalı aldı. Onlara hem kıyamıyor hem de onlardan vazgeçemiyordu.

Nigar Teyze bunun bir tuzak olduğunu buzdolabının kapısını kapatırken anlayabildi. Bahçeye koştuğunda ise Piraye çoktan kendi bahçelerine geçmiş, ferforjenin en yüksek tarafına yaslanmıştı. Yüzünde sanki çok sevdiği birine kavuşmanın verdiği mutluluk vardı. Al yanaklarında kaybolan dudaklarıyla ve içindeki tatlı telaşla gülümsedi. Çiçeğin dalları ve yaprakları Piraye’nin elinde hala sallanırken Nigar Teyze söylendi, kuşlar uçtu, Piraye çok mutluydu…

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page