OSMANLI TÜRKLERİNDE İLK ÇUKULATA
- Edanur Kaya
- 7 Ara 2023
- 2 dakikada okunur
Yazar: Edanur Kaya
Editör: Müge Özer
Şef Editör: Behice Kavak

Akşam üzeri asayişi sağlamak için görev mahallime doğru ilerlerken limanın oradan bir vaveyla koptu ki sormayın. Seyde ağası, İtalyan kılıklı bir ecnebiye Osmanlı tokadını yapıştırmak üzereyken elini havada tuttum ve sakinleşmelerini bekledim. Dertleri neymiş bir anlayalım, demeye kalmadan seyde ağası, ecnebinin kendisine bilmediği bir içecek verdiğini ve kendinden geçtiğini söyledi.
— Sinyor, bu adam ne kelam etmektedir? Bilmez misin ki biz içinde ne olduğunu bilmediğimiz şeyler tüketmeyiz.
— Asesbaşı, bilirim de içtiği şey sizin sandığınız gibi bir şey değildir. Bu bir çukulatadır.
— Sinyor, siz bunu bize tafsilatlı bir şekilde anlatınız hele. Yoksa bir kargaşaya kurban gideceksiniz. Buyurun, oturunuz. Bize ilk önce kendinizi tanıtınız.
— Bendeniz seyyahlardan Giovanni Francesco Gemelli Careri. İtalya'dan Kudüs'e Kudüs'ten de işte buraya İzmir'e geldim. Bu ağanın içtiği şey de çukulatadır.
— Çukulata ne ola ki?
— Çukulata, Meksika topraklarından Avrupa'ya gelmiş, soyluların tükettiği pek değerli bir içecektir. Denilir ki eski savaşçılar güç toplamak için baharatlarla harmanlayıp içerlermiş.
— Demek öyle, ha? Avrupa'ya gelmiş de bizim Osmanlı'nın neden haberi yok bundan?
— Olmaz olur mu? Bana bu çukulataları, Kudüs'te Katolik bir rahip armağan etti.
— Nasıldır bunun tadı peki?
— Çukulata, kakao çekirdeklerinden yapılır. Çok iyi bildiğiniz kahveye benzeyen bir baharattır desek herhâlde yanlış olmaz. Biraz da acıdır.
— Ha, demek kahveyi nasıl içersek bunu da öyle içebiliriz, kafamıza ve vücudumuza da bir şeycikler olmaz. Öyle değil mi sinyor?
— Tam olarak öyle.
— Söyleyiniz, neden bu şey soylulara özeldir peki?
— Efendim, maliyetli yollardan gelir de ondan. Kakao tozunu ayırmak da ayrı bir meşakkatlidir. Avam, buna nasıl ulaşsın?
— Seyde ağası, neden kendinden geçti o zaman?
— Kanaatimce tadının acılığından kendisi hülya gördü. Biraz bal, şeker katarsa o zaman daha iyi olur.
— Doğrusu pek merak ettim.
— Buyurunuz Asesbaşı, şeker de katınız.
Çukulatamı hüpletirken seyyah Careri'ye sormaya devam ettim.
— Meksika topraklarından Avrupa'ya nasıl gelmiş?
— İlk olarak Meksika'dan İspanya'ya gelmiş. Fransa kralı, İspanya prensesi ile izdivaç yapınca Avrupa, çukulata ile tanışmış.
— Kudüs'te pek mi yaygın?
— Katolikler arasında evet. Beyan ettiğim gibi avam bilmez.
— Doğrusu tadı, Ağa'nın nevrini döndürecek kadar acı imiş. Bu aristokratları anlamak da pek güç efendim.
— Öyle demeyiniz. Bakınız, tadı o kadar sevilmiş olacak ki çukulatayı keşfedenler büyüsüne kapılıp kakao tanrısı olduğuna inanmış, esenlik için de bu tanrıya tapmışlar.
— Tövbe, tövbe, tövbe bir yaşıma daha girdim. Durum anlaşılmıştır Sinyor. Zamanında yetişmeseydim ağa sizi bir güzel paylayacaktı.
— Size çok müteşekkirim Asesbaşı. Yoksa meşhur Osmanlı tokadınızdan ben de afiyetle yiyecektim.
— Seyde ağası da ben Sinyoru sorguya çekerken her şeyi işittiğinden çoktan nedamet duymuştu. Kucaklaştıktan sonra Seyyah Careri'yi uğurladık. Giderken çukulatalarını da bize armağan etti.
(Osmanlı topraklarında Türklerin çikolata ile ilk tanış hikâyesini okudunuz. Seyyah Careri, olayı şu şekilde anlatıyor: “Seyde Ağası beni görmeye geldi, ona çikolata verdim. Ama bu vahşi, o güne kadar hiç tatmamış olduğu için, belki çikolata onun nevrini döndürdüğünden belki de tütünün dumanı yüzünden aklı karıştı, dengesi bozuldu ve kendisine zararlı bir şey içirdiğimi söyleyip üzerime yürüdü. Öyle ki, öfkesi dinmese kesinkes başıma bir iş gelir, ben de bu kadar kaba bir adamı çikolatayla mest ettiğim için hak ettiğimi bulmuş olurdum.”)