OSMANLI’DA ÇOCUK OLMAK
- Tuğba Mercan

- 18 Ağu 2024
- 4 dakikada okunur
Yazar: Tuğba Mercan
Editör: Yağmur Karacan

Ubuntu İyilik Köşesi
Merhaba Ubuntu Köşesi’nin iyiliksever dostu. Geçen sayımızda iyilik köşemizi kurup oluşturduğumuz ekibe bazı isimler belirlemiştik. Bunların içinden beğendiğin ya da senin önereceğin isimler varsa benimle paylaşabilirsin.
Biliyorum, sen de bu yaz tatilinde benim gibi evde yalnız başına televizyon ya da tablet karşısında oturmaktan sıkıldın. Bu sıcak havalarda seni deniz kenarına ya da piknik alanına götürecek bir vakıf olsa çok sevinirdin değil mi? Üstelik bunu tamamen ücretsiz yapsa. Bir kanguru gibi zıplardın muhtemelen.
Bunu hayal sanıyorsun belki ama emin ol, hayal değil. Eğer Osmanlı Döneminde yaşayan bir çocuk olsaydın bunun gerçek olacağını bilirdin. Geçen sefer Afrika’ya gitmiştik ya seninle, hatırladın mı? Şu an orası sıcak olur, iyisi mi bu kez mekânda değil de zamanda uzağa gidelim seninle. Nereye mi? Tabii ki vakıfların iyilikte birbirleriyle yarıştıkları Osmanlı’ya!
Bu Vakıf da Neyin Nesi?
Bir kişinin, belirli bir hizmetin yerine getirilmesi ya da başkalarının yararlanması için malını, mülkünü veya parasını bağışlayarak oluşturduğu kuruluşa vakıf denir. Osmanlı Dönemi’nde insanlar hayır ve iyilik yapmak için birbirleriyle yarışır ve toplumda eksik gördükleri bir hususa yönelik vakıf kurmayı önemserlerdi. Bu hem bir vatandaşlık göreviydi hem de vefatlarından sonra bile arkalarında değerli bir eser bırakma gayretindendi. Sana o dönemki tüm vakıflardan bahsetmek isterdim ama bu imkânsız. Yine de merak etme dostum, derginin diğer sayısında yeri geldikçe vakıflara değineceğiz.
“Peki bu vakıflar neler yaparlardı?” diye sorabilirsin. Ben de “Neler yapmıyorlardı ki!” derim. Mesela cami, mescit, çeşme, köprü, yol gibi yerlerin bakım, onarım, tamir işlerini yaptırır; fakir, yetim ve öksüzleri doyurup giydirirlerdi. Bunların yanında öğrencilere burs verir, hastaları tedavi ettirir; hayvanların hatta ağaç ve bitkilerin dahi her türlü ihtiyaçlarını karşılarlardı.
Aslında günümüzdeki vakıflar da pek çok yardımda bulunuyor ama bazı yardım işlerini genelde belediyelerimiz yapıyor artık.
Gelelim, senin dikkatini en çok çekecek olanlara, çocuklarla ilgili hizmet veren vakıflara! İşte bu kısım çok heyecanlı! Hazırsan, başlayalım mı?
Piknik Vakfı: O dönemde İstanbul’da yaşayan Mustafa Efendi, yıl boyunca yorulan talebeleri her yaz pikniğe götürürmüş. Sorumluklarını yerine getirip derslerini çalışan çocukların arkadaşlarıyla oynanıp keyifli vakit geçirmelerini sağlar ve bayramlarda onlara yeni elbise ve ayakkabı hediye ederek onları mutlu edermiş. O dönemdeki Ashab-ı Hayrat Vakfı da mahalledeki herkesi ilkbahar ve yaz aylarında pikniğe götürür, onlara yemek yedirirmiş. Ben böyle bir tatilden sonra hevesle okuluma başlardım sanırım.
Çocukları Gezdirme Vakfı: Biri gezi mi dedi? Haseki Hacı Mustafa Ağa amcamız İstanbul’da çocukları gezdirip eğlendirmek için bir vakıf kurmuş. Böylece hem çocuklar kırlarda temiz hava alıyor hem de birbirleriyle tanışıp doyasıya oyun oynuyorlarmış. Topunu, ipini alan koşarmış kırlara. Hele uzun kuyruklu renkli uçurtmaları hiç sorma!
Yaz Günlerinde Soğuk Su Dağıtan Vakıf: İsmi bile serinletti, değil mi? Yine İstanbul’da kurulan Ataullah Efendi bin Şemseddin Vakfı da her sene sıcak yaz günlerinde lıkır lıkır içmelik buzlu ve karlı soğuk su dağıtıyormuş. Bitti mi? Tabii ki bitmedi! Aydın’da Helvacıoğlu Hamal isimli amcamız Suyu Soğutma Vakfını kurmuş ve yaptırdığı su sebillerine yaz ayı boyunca şöyle serin serin soğuk su içilsin diye kar suyu koydurmuş. O karlarla biraz oynasak ne güzel olurdu. “Yazın karı nereden bulalım?” diye düşündün sanırım. “Halka hizmet, Hakk’a hizmettir.” diyen ecdat için bu çözülemeyecek bir mesele değilmiş ki canım!
Nefes Vakfı (Boğaz’da Temiz Hava Aldıran Vakıf): Ahmed Hacı Nureddin Paşa da bizleri düşünmüş olacak ki “Çocukların soğuk su kadar temiz havaya da ihtiyaçları olur.” diyerek İstanbul’un Bebek semtinde bir köşk ve liman yaptırmış. İnsanlar burada dinlenir, denizi seyrederek sohbet ederlermiş. Burası temiz ve havadar bir yer olduğu için de adeta ciğerleri bayram edermiş.
Dinlenme için Bahçe Vakfı: Piknik yaptık, gezdik. E, tabii yorulduk! Hadi, biraz dinlenelim seninle. Nerede mi? Mehmet Hayri Paşa’nın Selânik’teki bahçesinde. İyi kalpli amcamız evinin yanındaki boş arsayı özelikle çocuklar rahatça hoplayıp zıplayarak oynasın diye vakfa vermiş ama verirken de bazı şartlar sunmuş. Hem de çok güzel şartlar. Bu bahçenin etrafına oradaki insanların manzarasını bozacak ya da gürültüyle onları rahatsız edecek her türlü yapının inşasını yasaklamış. Bu da çocukların oyunlarının bölünmemesi demek. Yaşasın!
Bahçenin önü ve yakınındaki Hamidiye Cami’nin duvarının üstüne rengârenk, mis kokulu çiçekler ektirmiş. Aileleriyle oraya gelenler sıcak yaz günlerinde ağaçların altındaki gölgeliklerde oturarak sohbet edebiliyorlarmış. Hatta insanlar serinlesin diye soğuk şerbet, limonata ve dondurma da ikram ediliyormuş. Daha ne olsun, oh mis gibi!
Parasını Düşüren Çocuklar Vakfı: Sen de yaşadın mı bilmiyorum ama çocukken sokakta paramı kaybettiğimde çok üzülürdüm. Bir hafiye gibi gittiğim yollardan geri dönüp arasam bile kaybettiğim parayı bulamazdım. İşte bu vakıf buna çare bulmuş. Annelerinin kendilerine alışveriş için verdiği parayı kaybeden çocuklar ağlayıp, üzülmesinler diye çalışmış.
İlmî Kitapları Bağışlayan Vakıf: Kütüphanelerde kitap okumak çok keyiflidir, çeşit çeşit kitaplar içinde hangisini seçeceğini şaşırır insan. Vali Ahmet Paşa da çok seviyor olmalı ki Ahıska’da cami, okul ve medreselerin yanında kütüphane yapılmasını; ilmî kitaplar satın alınarak bu kütüphanelere bağışlanmasını istemiş. Üstelik ilk kitap bağışını da kendi yaparak çok kıymetli kitaplarını bu kütüphanelere vakfetmiş. Peki, sevdiğin bir kitabın yırtıldığında ne yaparsın? En sevdiğin oyuncağın kırılmış gibi üzülmez misin? Böyle bir durumda kitabını onaran veya aynısından hediye eden biri olsa çok sevinmez miydin? İşte tam bir kitap kurdu olan Ahmet Ziyâüddin Efendi ise kurduğu vakıfta hem talebelere kitaplar hediye eder hem de medrese ve kütüphanelerdeki kitapların tamir ve bakımını yaparmış.
Piknik yaptık, gezdik, serinledik, dinlendik. Limonata içip dondurma yedik. E, paramız da cebimizde! Boğaz manzarasında kitaplarımızı da okuduğumuza göre artık sıra etkinlikte.
Önce Serinlik Şimdi Geldi Etkinlik
Biraz dinlenip düşünelim. Madem atalarımız iyilikte yarışmış, ülkemizi daha yaşanılır kılmak için canla başla çalışmış, biz ne diye oturup duruyoruz? Biz de bir ekip olduğumuza göre neler yapabiliriz? Hadi, kafa kafaya verip düşünelim. Hah, aklıma bir iki öneri geldi bile! Bakalım hangisini yapmak isteyeceksin?
İlkini söylüyorum: Bir kumbara edinip biriktirdiğin harçlıkları ailenin de yardımıyla bir vakfa bağışlayabilirsin. Düşünsene, belki bu bağışla bir çocuk serin bir içecek, enfes bir yiyecek, yeni bir elbise veya ayakkabıya kavuşacak.
Harçlıkların birikmesi zaman alır diyorsan ailenle ayran ya da limonata gibi soğuk bir içecek hazırlayıp komşularınıza, parkta oynayan çocuklara ya da etrafta iş yapan ustalara götürüp ikram edebilirsin. Belki de artık okumadığın kitaplar vardır, onları kütüphaneye bağışlamak istersin. Böylece başka insanların da kitaplardan faydalanmasını sağlayabilirsin.
Görüyorsun ya, canım kankim! Yeter ki iyiliğe niyet edelim. Daha neler buluruz, neler!
Daha önceki yazımda belirttiğim gibi, yaptığın bu iyiliklerin fotoğrafını çekerek bana gönderirsen dergide severek yayımlarız. Hadi, şimdi serin bir şeyler içip, ailenle doğru pikniğe!
Ardından da bir iyilik neferi olup güzel işler yapmak için göreve!
Su Sebili: Hayır için yaptırılmış çeşme
Ecdat: Geçmişteki büyükler, atalar, dedeler
Hafiye: Dedektif
Medrese: İslam ülkelerinde, genellikle İslam dini kurallarına uygun bilgilerin okutulduğu yer.