NAROTOPYA’DA ELLİ SİHİRLİ NAR
- Eslem Köseoğlu
- 17 Ağu 2024
- 2 dakikada okunur
Yazar: Eslem Köseoğlu
Editör: Nur Banu İlerigelen

Tin tin tinicik
Bir küçük hanımcık
Tarlaya attı bir fasulye
Belirdi cadı pespaye
Kızım, sen in misin cin misin?
Bu saksağanı bilir misin?
Saksağan elması çaldı
Hanımcığın gözleri yaşlı
Cadı kırdı bir nar
Hanım oldu hizmetkâr
Büyü büyü içinde
Ne var bu işin içinde?
Dinleyin çocuklar masalımı
Anlatacaklarım var sizlere.
Bir varmış bir yokmuş. Kırların günden güne alaca renklere büründüğü, suları serin, nar bahçelerinin ünü diyar diyar gezen bir ülke varmış: Narotopya!
Çalışkan halkın nar bahçelerinde vakit geçirdiği, çocukların serin sularda allı morlu balıklarla oynadığı bir yaz günü, bu güzel ülkenin kıyılarına bir sandal yaklaşmış. Eski ve bir hayli kırık dökük bu sandalı gören çocuklar bir koşu ailelerine haber taşımışlar. Sandal kıyıya yanaşmış, yanaşmış, yanaşmış… Göğsüne kadar uzayan sakalları bembeyaz, yüzü çizgilerle dolu, saçları dağınık yaşlı bir adam, yalınayak sandaldan inmiş. Yabancıyı karşılamaya gelen Narotopyalılar yüzlerini buruşturarak aralarında fısıldamaya başlamışlar. İçlerinden bir ikisi sandaldan inen yaşlı adama kim olduğunu sorduysa da yaşlı adamdan bir yanıt alamamış. Yabancının halinden hoşnut olmadıkları gibi sessizliğine de öfkelenen Narotopyalılar “Konuşmayacaksan neden geldin be adam! Öyleyse git başımızdan da huzurumuzu kaçırma!” diye bağırmaya başlamışlar. Bunun üzerine yaşlı adam beyaz sakalını sıvazlamış:
- Heybem çok ağır, önce Kral Lumra ve karısı Luna’ya gidip onu hafifleteyim.
Halk meraklı gözlerle adama ve onun en az kendisi kadar yaşlı olan sandalına göz gezdirmiş fakat ortada ne bir heybe ne de bir torba varmış. Aralarındaki tartışmadan sonra yaşlı adamı saraya gitmekten vazgeçirmeye karar vermişler. Cömert kralları ve her birinin kalbini kazanan alçakgönüllü kraliçelerine bu yabancıyı tanıtmaya niyetleri yokmuş. Ancak yaşlı adam ne görünmeyen heybeyi onlara vermeye ne de saraya gitmekten vazgeçmeye yanaşıyormuş. Çaresiz, hep birlikte nar bahçelerinin tepesinde, kuş sesleriyle süslenmiş saraya doğru yola çıkmışlar.
Tüm bahçelerden, sincap yollarından, kelebek evlerinden geçip nihayet saraya varınca hep beraber yaşlı adamı kraliçenin yanına götürmüşler. Luna’nın güzel gözleri yaşlı adamı görünce parıl parıl parlamış ve herkesi saraydan çıkararak bu adamla yalnız konuşmak istediğini söylemiş.
-Siz denizin bilge adamı olmalısınız.
-Evet, beni günlerdir, haftalardır ve aylardır çağırdığını biliyorum. Neden çağırdığını da biliyorum. İşte ağır heybem, bilgim. Kalbinde gittikçe büyüyen dileği gerçekleştirmek için buradayım.
-Dileğimi diledim, nar bahçelerine astım, kuşlara ezberlettim. Taşlara yazıp balıklara okuttum. Ve nihayet sana ulaşmış, yavrumun olması için bana yardım etmeni umuyorum.
Denizin bilge adamı Luna’ya yaklaşmıştı.
-Narotopya’da uçsuz bucaksız bahçe
Ve bahçede asıl eğlence
Katılsın istiyorsan yavrun eğlenceye
Dinle dediklerimi dikkatle
Her ağaçta 8 dal, her dalda 8 nar
Kusursuz sanma hepsini
Toplayınca eksiliyor her dört nardan biri
Topla tam elli sihirli narı
Elli farklı şehre gönder kuşları
Taneleri yayılsın narların
Ve bereketi artsın Narotopya’nın
Hesapla, en az kaç ağaçtan toplayacaksın
Elli sihirli narı işte böyle dağıtacaksın.
Masal bu ya, yaşlı adam sözleri biter bitmez gözden kaybolmuş. Kral Lumra ve Kraliçe Luna bir bilmeceyle baş başa kalmış. Üç gün düşünmüş, taşınmışlar ve bilmeceyi çözüvermişler. 50 sihirli nar kırılmış, 50 kuş 50 şehre yollanmış. Tam 50 gün sonra Kraliçe Luna’nın karnı büyümeye başlamış. Bu masalı dinleyen çocuklar kaç ağaçtan nar toplandığını çoktaaan hesaplamış.