top of page

MOR SANCI

  • Yazarın fotoğrafı: Reyhane Yarış
    Reyhane Yarış
  • 18 Şub
  • 2 dakikada okunur

YAZAR: REYHANE YARIŞ

EDİTÖR: ESMAHANIM YALÇIN

ÇİZER: EDA GİZEM GÜLLÜ

 


ree

Taze biçilmiş çim kokusu yüz on yıldır en büyük zaafımdı. Avuç içine sığabilecek kadar minicik bir kaplumbağayken bile bu kokunun müptelasıydım. Burnumun en özel misafirini ağırladığım o eşsiz anlarda kabuğumun içinden ok gibi fırlardım. Tırnaklarımdan, devasa kabuğuma kadar şımartıldığım Pruvanya Sarayı’nda çimlerin ne tür bakımlardan geçeceği sekiz yüz doksan üç yıldır belliydi. Her saniye gürbüz, parlak ve taptaze olmalılardı. Prens Yabi doğduğunda bile bu çimler kadar pohpohlanmamıştı. Çimlere dair pek çok bilgiye, çim kuaförü ve botanik modelistinin öğrendikleri her şeyi birbirlerine köpürterek anlatmalarından aşina oluyordum. Ama o gün ikisinin de çimlerden ve bitkilerden çok daha önemli başka meseleleri vardı.

—Sen ve iyi bir avcı olmak? Ha ha ha, güldürme beni! İyi bir çim kuaförüsün ve yokluğunda buranın ne hâle geleceğini düşünmek bile istemem.

—Bonçika, seninle daha fazla tartışmayacağım! Murexleri yakalamaya majesteleri ile gidiyorum. Bunu kabullensen iyi olur.

Denizlerdeki akrabalarımdan duyduğum kadarıyla murex, bir tür deniz salyangozuydu. Onlarla ne yapacaklardı ki? Majestelerinin perhiz yemekleri için incecik doğrayıp buharda mı soteleyeceklerdi? Domates sosunda marine edip salamurasını mı yapacaklardı? Eh, ordan benim de payıma muhakkak düşer, majesteleri beni asla ihmâl etmezdi. Ağzımın suyu murex hayalleriyle akmasına rağmen ben karnımı cetonya böcekleriyle doyurmak zorundaydım. Belki aylarca burnum murexlerin izini sürdü. Lukka’nın deniz aşırı ülkelere murex yakalayıcısı olarak atandığını düşündüğüm bir anda Lukka, kahkahalarla çıkageldi.

—Tonlarca murex majesteleri için çalışıp o güzel salgısını Pruvanya’ya armağan etti!

Birkaç gün sonra olanlar tahmin ettiğimden de öteydi. Kırmızı aşığı kraliçe baştan ayağa yepyeni bir renge bürünmüştü. Herkes onu hayranlıkla süzüyordu. Salgıladığı mur rengi için beslenen murexlere kraliçe öpücükler yollayıp duruyor, üzerinde murlar varken kendini kuğu gibi hissettiğini söylüyordu. “Mur”, çok geçmeden “mor” oldu. Sarayın duvarları, bahçedeki sandalyeler, ağaçların gövdesi ve çiçekler bir çırpıda mora boyandı. Çimlerin bile mor filizlendiğini görünce içimi bir telaş kapladı. Kendi renginde kalan sadece bendim. Mor çılgınlığı bitene kadar kabuğuma çekilmek en iyisiydi.

Sıkıntıdan imha olma süremi doldurmak üzereyken kabuğumdan çıktım. Karşımda Lukka vardı. Sanki benim kafamı uzatmamı bekliyordu. Mor boya ve fırçayla yanıma iyice yaklaştı.  O an soğuk soğuk terledim. Ben yeşil bir kaplumbağaydım ve öyle de kalacaktım. Lukka’nın eline bir ısırık atarken gerisini hiç düşünmedim. Barışçıl ve uyumlu bir kaplumbağaydım. Ama böyle bir durumda geri vites yapamazdım. Sonra günler birbirini kovaladı ve bir sabah zeytin kokusuyla kabuğumdan çıkınca Lukka’nın burnuma uzattığı zeytin dalı kalbimi sütlü bir çikolataya çevirdi. “Gel bakalım koca bebek, sen hep yeşil kalacaksın. Çimler ve ağaçlar da.” Sargılı eline yavaşça yanağımı sürdüm, kendim olmanın keyfi bir başkaydı.


 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page