top of page

MEHMET DEDE’ NİN RADYOSU

  • Zeynep Yıldırım
  • 17 Ağu 2024
  • 2 dakikada okunur

Yazar: Zeynep Yıldırım

Editör: Bilge Bilgehan


ree

Ortasıdağ köyünü bilirsiniz, hani şu ters lalelerin köyü

Gülümser Hanım, bu köye nasıl geldi, anlatayım size şimdi,

Mehmet Dede, köyde yalnız yaşar, hanımı uçmağa vardığından beri.

Pek mutlu oldu Gülümser, köye atanınca

Bir de antika radyo getirdi Gülümser, ona

Dedesi çok sevdi, radyoyu elinden hiç düşürmedi.

 

Her akşam oturur, çay içerlerdi verandada

Anlatırdı Gülümser, okulda olan ne varsa.

O akşam ikindi güneşi vururken çaylarına ışıl ışıl

Öğrencisi Mehmet’in gelmediğini anlattı, fısır fısır.

Torununu dinledi Mehmet dede, dikkatle

Gülümsedi, gözlerinin yanına beliren uzun çizgilerle.

 

Köyde; kurtlar, kuşlar, insanlar erkenden yatar, dinç olur kalkar

Gülümser hanım okula yürürken her sabah, sıcak nefesi buhar olup uçar.

O sabah bir de ne görsün; Mehmet gelmiş, oturmuş sırasına

Gülümser Hanım, tahtaya doğru gitti hoplaya zıplaya.

“40 yaşında ne yapıyor olacağım” yazdı, tahtaya.

Ödev, dedi bu, “Yazın getirin yarına!”

 

Akşam eve geldi Gülümser, mutlu mutlu

Dedesini radyodan tasavvuf musikisi dinler buldu.

Gülümser anlatınca olayları, dedesi salladı başını

Biliyormuş gibi; bir yukarı bir aşağı, bir yukarı bir aşağı.

Sonraki sabah, dedesi erkenden evden çıktı

Radyo geleliberi, yeni yeni huylar çıkarmıştı.

 

Gülümser, okula vardı heyecanla

“Hadi bakalım çocuklar başlayın ödevleri okumaya.”

Abdülkadir:

“Menzile varırsam cennet, varamazsam ortopedi hedefimdir.”

Sonra, Mehmet başladı konuşmaya;

 “Kırk yaşında yirmi iki yıllık orman bekçisiyimdir.”

 

Gözlerini açtı Gülümser; “biraz daha anlat bakalım,”

“Güzel bir kulübede, hanımım ve oğullarımla yaşıyorum.

Büyük oğlan yirmisine gelmiş, onu da everirim.”

Gözlerini daha çok açtı Gülümser; “Biraz daha anlat bakayım,”

Birden elini havaya kaldırdı Mehmet; “O kadar düşünemedim!”

Gülümser; “Elli yaşında neler olacak, onları da yazın bakalım.” Yarın.

 

Akşam eve geldi Gülümser, meraklı ve kuşkulu

Radyodan halk müziği dinliyordu dedesi,

Gülümser, anlatınca bir bir biliyormuş gibi dinledi.

“Ne kadar mütevazı hayalleri varmış öyle,” dedi.

Gülümser, “Sana benzettim dede,” diyordu ki; 

Birden elini havaya kaldırdı dedesi, “Orasını karıştırma,” dedi.

 

Sonraki sabah, dede yine evden erkenden çıktı.

Gülümser takip ediyordu dedesini ama kaybetti izini.

Okula yöneldi, hemen dinlemek istiyordu Mehmet’in ödevini.  

Mehmet, başladı anlatmaya, dokuz yaşında bir torunu vardı.

Büyümüştü ailesi, olmuştu otuz iki yıllık bekçi.

Gülümser dayanamadı, “Ders bitince yanıma gel,” dedi. 

 

Mehmet geldi yanına, elinde antika radyo

“Aaa!” diyebildi Gülümser, “Dedemin radyosu!”

“Plop” diye elleri ayakları büyüdü Mehmet’in

Kolu, bacağı, kafası derken; esâmesi kalmadı öğrencinin.

Kıyafetleri küçük gelen Mehmet Dede beliriverdi,

Anlayamadı Gülümser, ne olup ne bittiğini.

 

Bir gün, Mehmet Dede karıştırırken radyoyu,  

İnsanı küçülten bir frekans buldu.

Küçüldü küçüldü, ne yapsam ne etsem diye düşündü.

Karıştırdı yine radyoyu, bir frekans daha buldu

Tekrar büyüdü, anlayamadı ne olduğunu.

Oturdu, kurnaz ve muzip bir plan kurdu.

 

Gülümser’in gelmeyen öğrencisinin yerine geçmekti niyeti

Torununun nasıl bir öğretmen olduğunu öğrenecekti.

Verdiği ödevi görünce hemen anladı

Gülümser’in kalifiye bir muallim olduğunu.

Sıra kendine gelince kırklı yaşlarını anlattı

Torununun şaşkınlığını görünce gülmekten karnı ağrıdı.

 

Birden elini havaya kaldırdı, Mehmet dede,

Gurur duyuyorum, Gülümser seninle.

Çocuklara, umut dolu hayaller kurmayı öğretmişsin,

Kendini de, dersleri de sevdirmişsin.

Gülümser dedi; “Teşekkür ederim dedeciğim.

Sayende beni hiç unutmayacak öğrencilerim.”

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page