top of page

MAĞARA SEMENDERİ İLE GİZEMLİ YOLCULUK

  • Yazarın fotoğrafı: Elif Hilal Demirkıran
    Elif Hilal Demirkıran
  • 18 Şub
  • 2 dakikada okunur

YAZAN: ELİF HİLAL DEMİRKIRAN

EDİTÖR: GÜLŞAH SARI

ÇİZER: SEBİLE KOCA



ree

Uyandığımda sağ tarafım buz kesmişti. Zemin, evdeki koridorun taşları kadar sertti. En son yatağımda uyumuştum. Şimdi neredeydim? Burnuma keskin bir rutubet kokusu hücum ediyordu. Ama gözlerimi açamıyordum. Göz kapaklarımın üzerinde sanki birisi vardı. Nabzım futbol oynamışım gibi hızlı atıyordu. Sol elimi korkarak gözlerime götürdüm. Olamaz, bu da ne! Solucan gibi yumuşacık, iğrenç bir şey. Tuttuğum gibi fırlattım.

─Sen de nesin?

─Biraz kibar olamaz mıydın? Ah! Bütün omurgamı acıttın. Ben bir mağara semenderiyim. Adım Usi. Burası Bosna Hersek’teki Bijambare Mağarası.

─Ne! Ben en son Bilecik’teki sıcacık yatağımdaydım.

─Şimdi de bizim mağaramızdasın. Arada çocuklar buraya düşer. Sakin ol dostum. Hadi gel, sana göstereceğim çok ilginç şeyler var.

─Dostum mu!

Yarasaların ciyaklama sesleri ve yapış yapış örümcek ağları eşliğinde Usi’nin arkasından suçlu bir çocuk gibi ürkek ürkek yürüdüm. Aklımda deli sorular, burnumda pişi kokusu, kulaklarımda derinden derinden gelen annemin sesi vardı. Beni aradıklarını düşünüyordum. Vombatlar gibi düşüp bayılmamak için korkumu ve şaşkınlığımı hizaya çektim. Yılan gibi u p u z u n, daracık bir yoldan yürüdük. Taşların sivri kısmı ayaklarımı tırmaladı. Sonra bir gölün kenarına geldik. Dizlerime kadar ıslandım. Küçük bir tekneye binip karşıya geçtik.

─Balık gibi bakıyorsun etrafa, arada gözlerini mi kırpsan?

─Eğleniyor musun benimle? Her gün bir mağarada uyanmıyorum.

─İstiyorsan her gün gel. Bu, senin elinde biliyorsun. Burada macera hiç bitmez.

Geldiğimiz yerde yan yana dizilmiş pencere görevi gören kayalar vardı. Usi, her kayanın farklı bir maceraya açıldığını söyledi. Onunla gitmem konusunda beni ikna etti. İnsan, şu hayatta hiç büyük konuşmamalı! Birisi bana, “Bir mağara semenderi ile seyahat edeceksin,” deseydi kesinlikle çıldırmış olduğunu düşünürdüm. Kayaların yanında eğrelti otları ve orman bitkileri vardı. Onların içinden cesaret çiçeğinin kokusunu içimize çektik. Sonra birinci kayayı itip içine atladık. Şimşek hızıyla ilerledik. Kulakları patlatırcasına bağırdım, “Aaaaaaaaa!” 

Gözlerimi açtığımda farklı bir mağaradaydık. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuş olmalıyım ki bir müddet konuşamadım. Vay canına! Burası Kubbetu’s-Sahra’nın altındaki Ruhlar Mağarası’ydı. Geçen yıl ara tatilde buraya geldiğimiz için hemen tanıdım. Merdivenlerden yukarı çıktık. İki rekât namaz kılıp soluğu bahçede aldık. Kıldık dediğime bakmayın, yani ben kıldım. Usi, gömleğimin cebini kendine mesken ilan etti. Rahat rahat orada takıldı. Fazla ışık rahatsız ettiği için kafasını pek çıkarmadı. “Hem bizi maceralara sürükle hem kendin orada uyukla,” dediysem de sevdim keratayı, ellemedim. O gün güneş batıncaya kadar hayatımda hiç eğlenmediğimiz kadar eğlendik. Mescid-i Aksa’nın avlusunda akranlarımla oynadık. Ağaçların altında naneli çay eşliğinde kitaplar okuduk. Zeytin Dağı’ndan esen rüzgârla serinledik. Kudüs’ün sokaklarında felafel yiyip limonataları hüplettik. Balonu uçan minik bir kızın çığrışmalarına kayıtsız kalmadık. Kaçağı, sağ salim kendisine teslim ettik. Güneş yavaş yavaş veda ederken biz de Hıtta Kapısı’ndan girip Ruhlar Mağarası’na uçtuk. Hz. İbrahim Mihrabı’nın yanından geldiğimiz gibi mağaramıza geri döndük. Gözüm yerdeki ikinci kayadaydı. Orası da Arashiyama Bambu Ormanları’na açılıyormuş. Bu sefer gitmek için Usi’yi ben ikna ettim. Tam kayayı ittiriyorduk ki mağara sallanmaya başladı. İrili ufaklı taşlar üzerimize düşüyordu. Hızla koşmaya başladık. Tam o sırada gözlerimizi kamaştıran bir ışık tepemizden mağaraya doldu. Kulaklarımızda bir ses yankılandı.

“Oğlum ya ne zamandır sana sesleniyorum, neden cevap vermiyorsun? Şuna bak bütün yastıkları da indirmişsin. Hadi gel, soğutma pişileri!”


 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page