top of page

MASALIN GİZEMLİ DÜNYASI

  • Yazarın fotoğrafı: Kadriye Hafif
    Kadriye Hafif
  • 8 Ara 2023
  • 6 dakikada okunur

Yazar: Kadriye Hafif

Çizer: Merve Kalyoncu

Editör: Behice Kavak

— Hmmm! Hımmm! Nefis bu, nefis!

ree

Her sabah olduğu gibi bu sabah da ilk ezanla uyanan Masalcı Dede, namazını kıldı. Uzun uzun tesbihini çekerek gökyüzünün karanlıktan aydınlığa dönüşünü izledi. Mis kokulu, tarçınlı, zencefilli ıhlamur çayını demleyip hüplete hüplete keyifle yudumlamaya başlamıştı. Sevgili kızı da Masalcı Dede gibi erkenciydi. O da maharetli elleriyle bugün için elmalı kurabiyelerden yapmış, onları fırına sürmüştü. Bu harika kokuyla uyanan küçük torunu Fatih ile onun kedisi Tarçın da uyanmış ve koşa koşa gelip yerlerini aldılar. Elmalı kurabiyelerin pişmesini dört gözle beklemeye başlamışlardı. Her gün o kokuya sadece Masalcı Dede, torunu ve Tarçın koşmuyorlardı. Köyün bütün çocukları koşuyordu. Yine bir bir gelmeye başladılar. Kimi karnını doyurmadan, kimi kahvaltısını yapmadan, kimi de bir gözü açık diğer gözü kapalı bir şekilde daha uyanamadan soluğu burada alıyorlardı. Masalcı Dede’yi dinlemeyi o kadar çok seviyorlardı ki âdeta anlatılan masalların içinde kayboluyorlardı.

Onlar masallar dünyasında yol aladursunlar Tarçın iş başındaydı. Fırından yeni çıkmış sıcak mı sıcak kurabiyelerden birini kapayım derken pat diye onu yere düşürmüştü. Fatih de kendi payına düşeni almış ve sıcaklığına bakmadan üfleye üfleye katır kutur yemeye başlamıştı.

ree

Fatih, masal anlatmaya hazırlanan dedesine hayranlıkla baktı. Ne çok isterdi onun gibi olmayı! Bir keresinde, ay ışığının etrafı gündüz gibi aydınlattığı, baykuşların sessizliği gug gug diye öterek bozduğu bir gecede içine masal anlatma isteği doğmuştu. Tarçın’la çatıya çıkmıştı. Onu karşısına alarak dedesi gibi, masal anlatma çabası içerisine girmişti. Tarçın bir süre onu izlemiş, biraz yalanmış sonra da garip bir şekilde miyavlayarak sıkıldığını belli etmişti. Fatih'in masal anlatma provası böylece sona ermişti.

“Olamaz! Tarçın sen dinlemiyorsan beni kimse dinlemez.” demiş, kollarını bağlayıp kaşlarını çatmış, alt dudaklarını öne doğru uzatmıştı. Tam o sırada çatıdan gelen sesi merak eden Masalcı Dede ona müdahale etmek zorunda kalmıştı.

“Evladım her anlatıcının mutlaka bir dinleyicisi olur, sakın vazgeçme. Sen, ileride benden daha iyi bir anlatıcı olacaksın inşallah.” demişti. Ardından, “Hadi bakalım herkes yatağına, burası çok tehlikeli. Çatıda bir daha görmeyeyim sizleri!” diye torununu tatlı tatlı uyarmıştı.

Gelecekte çocuklara masal anlatacak birinin olacağını bilmek Masalcı Dede’yi memnun etmişti. Mutlulukla torununu kucaklamış, koklayarak öpmüştü. Fatih, provasının başarısızlığına rağmen umutlanmış, yumuşak yatağına uzanıp yine hayallere dalmıştı. Fatih o geceyi gülümseyerek hatırladı.

Masalcı Dede’nin baston sesleri ile Fatih düşüncelerinden sıyrıldı. Etrafına baktı. Bugün de her zamanki gibi ev tıklım tıklımdı. Zaten çocuklar her gün eksiksiz gelirlerdi. Gelmeyen olursa, yaşlı adam masallar bitince kurabiyelerden alarak onların mutlaka ziyaretlerine giderdi. Çünkü hiçbir çocuk sebepsiz yere gelmemezlik yapmazdı.

Masalcı Dede, çocukların karşısına geçtiğinde kendini sanki yüzlerce seyircisi olan bir sahnedeymiş gibi hissederdi. Ona göre anlatmaya özenerek başlardı. Yo, yooo! Anlatmıyordu sadece. Yaşıyor, yaşatıyordu. Her çocuğu tek tek elinden tutarak masalın içine çekiyordu. Her gün yeni masallarla çeşit çeşit dünyalarda yolculuk yapıyorlardı.

O gün Masalcı Dede tam masalına başlayacakken yanına birileri geldi. Başka bir odaya geçip konuştular. Odadan tartışma sesleri geliyordu. Masalcı Dede çocukların yanına döndüğünde çok üzgündü. Nasıl olurdu bu? Neden, niçin soruları kafasında uçuşmaya başladı. Dedenin yüzünde oluşan kaygı ifadesi çocukları da üzmüştü. Onların meraklanmalarına sebep olmuştu.

Gelen habere göre köyde artık masal anlatmak yasaklanmıştı. Eğer anlatan olursa onu köyden kovacaklarını söylemişlerdi. Haberi gönderen Masal Sevmeyen Adam köyün muhtarından başka biri değildi. Çocuklar ona öyle hitap ederlerdi. Çünkü her sabah onlara nereye gittiklerini sorar, aldığı cevaba çok kızardı. Çoğu kez bazı çocukları geri gönderirdi.

Bu bir şaka olmalı, diye düşündü çocuklar. Muhtarın mahalledeki garip yasaklarını bilen Masalcı Dede fazla şaşırmadı. Fakat bir anlam da veremedi. Bir taraftan masal anlatmadan yaşayamayacağını, diğer taraftan başka bir yere taşınamayacağını düşündü durdu. Sonra kitapların karşısında geçti ve onlara uzun uzun baktı. Birkaç gün önce onları okşaya okşaya tek tek temizleyip yeniden yerine yerleştirmişti. Bir süre sonra raftan bir kitap alarak sallanan sandalyesine geçip gelen haberi unutmaya çalışırcasına okumaya başladı. O sırada Fatih ile Tarçın gelen haberin şaşkınlığını üzerlerinden atmak için kırlarda dolaşmaya çıkmıştı. Fakat ne Fatih ne de dedesi gelen haberi bir an olsun unutamıyorlardı.

Ertesi gün her zamanki gibi başlasa da zihinler karışıktı. Masal saati gelmişti ama kapıda henüz kimseler yoktu. Bir süre sonra birkaç çocuk göründü ama belli ki ailelerinden habersiz gelmişlerdi. Herkes Masalcı Dede’yi çok seviyor, onun köyden gitmesini istemiyordu. Bu nedenle çocuklar çok istese de kötü bir duruma sebep olmamak için anne babalar çocuklarını göndermemişlerdi.

Dün aldıkları haber nedeniyle gelen çocukların gözlerindeki heyecan sönmüştü. Masalcı Dede üzgün olsa da onları beklemekten hiç vazgeçmedi. Fakat günden güne kimse gelmez olmuştu. Sabahları erkenden kalkan o hayat dolu güçlü adam gitmiş, hiç yatağından çıkmayan, konuşmayan, okumayan bir adam gelmişti. Susuz kalmış çiçek gibi solmaya başlamıştı. Çocuklar da ondan farklı değildi. Sokakta oynamayı bile bırakmışlardı. Televizyonun karşısında ruhsuz bir şekilde çizgi film izlemeye, hiç konuşmamaya başlamışlardı.

Bu durumdan en çok etkilenenlerden biriydi Fatih, sonunda buna bir çare düşündü. Planını anlatmak için televizyon başından hiç kalkmayan çocukları tek tek dolaşıp yapacaklarını bir bir anlattı. Bu plan ile çocukların içinde bir umut ışığı oluşmuştu. Herkes heyecanla planı uygulamak için ertesi günün gelmesini bekliyordu.

Ertesi sabah Fatih erkenden evden çıktı. Fakat bir iki saat sonra nefes nefese geri geldi. O kadar çok koşmuştu ki annesi onu görünce telaşa kapıldı. Fatih neler olduğunu zar zor anlatabilmişti. Konu Tarçınla ilgiliydi. Fatih’in anlattıklarından sonra sallanan sandalyesinden kalkan dedesi gücünün yettiğince, hızlı bir şekilde onunla kıra doğru yürümeye başladı. Tarçın onun için de değerliydi. Torunundan ayırt etmiyordu. Ona bir şey olursa çok üzülürdü. Tarçın'ın yanına geldiklerinde onun cansızmış gibi yattığını görünce Masalcı Dede çok korkmuştu. Dizlerin üzerine çökerek onu okşamaya başladı. Bir süre sonra Tarçın başını kaldırdığında korkunun yerini sevinç kaplamıştı. Fatih bu duruma hiç şaşırmamıştı. Çünkü bu yapmış oldu planın bir parçasıydı. Dedesini dışarı çıkarmanın başka bir yolu yoktu. Tarçın da tüm performansı ile harika rol yapmıştı. Masalcı Dede bir süre Tarçın’ı okşadıktan sonra etrafına şöyle bir bakındı. İlkbaharın getirdiği çok güzel bir hava vardı dışarda. Her yer rengârenk olmuştu. Ağaçlar yeşilin tüm rengini yansıtmış, çiçekler en parlak ve en güzel renklere bürünmüştü. Hayvanlar sanki kış uykusundan uyanıp dışarıya fırlayarak onları selamlıyordu. Etrafında baktığı her şeye son kez bakıyormuş gibiydi Masalcı Dede. Çocukluğundan beri o köyde yaşadığı için gördüğü ağaçların ya dikilişine şahit olmuş ya da birçoğunu kendisi dikmişti. Şu meşe ağacına yaptığı ağaç evi, hamak kurduğu selvi ağaçlarını, her baharda topladığı ıhlamur ağaçlarını, papatyaları, kuzukulağını, ebegümecini görünce üzüntüsü daha da artmıştı. Çünkü köyden taşınmaya karar vermişti. Bunları nasıl bırakıp gideceğim, diye düşündü. İşte tam böyle düşünürken neredeyse on gündür görmediğini, hasretle beklediği çocukların hepsini karşısında buldu. Çocuklar sürpriz yapmak için saklandıkları ağaçların arkasından, kayaların arasından, otların içinden çıkıp koşa koşa yanına geldi. Sevinçten kurbağa gibi zıplayıp, kuş gibi uçmak, kelebekler gibi dans etmek istiyorlardı. Masalcı Dedeye sarılıp sarılıp öptüler. O ise sevinçten gözyaşları dökmeye başlamıştı. Çocukların masal anlatmasını istemesi üzerine, “Nasıl olsa gideceğim, bu son masalım olsun.” düşüncesiyle anlatmayı kabul etti.

Herkes sevinçle kendisine oturacak yer bulup oturdu. Kimisi taşların, otların üzerine oturdu. Kimisi de tümseğe ya da diğerinin kucağına. Masalcı Dede bir ağacın kütüğüne oturarak gözlerini kapatıp anlatacağı masalın içine girmeye çalıştı. O an geldi. Huzur veren sesi ile başladı anlatmaya.

“Bir varmış, bir yokmuş. Masal anlatılmasının özgür olduğu, sadece çocukların değil büyüklerin de masalları keyifle dinlediği bir ülke varmış. Bu ülkede kimse mutsuz değilmiş.”

ree

Onun sesini duyan herkes durdu. Hiç durmak bilmeyen cırcır böcekleri ve onlara yetişmeye çalışan kurbağalar bile sustu. Arılar, kuşlar, kelebekler tavşanlar, köstebekler büyülenmiş gibi Masalcı Dedeyi dinlemeye başladılar. Öyle tatlı öyle güzel anlatıyordu ki bu büyüye kapılan sadece çocuklar ve hayvanlar değildi. Ağaçların arkasında onları merakla izleyen biri daha vardı. Bunu fark eden Masalcı Dede gülümsedi. Gizlenen adam hipnoz olmuş gibi yavaş yavaş geldi ve çocukların arkasına geçerek oturuverdi. Hiç kimse masalın bitmesini istemese de her şeyin olduğu gibi bunun da bir sonu vardı. Masal bitti. Az önceki sevincin yerini üzüntü ve keder kapladı. Çünkü bu Masalcı Dede’nin son masalıydı. Diller susmuş gözler ve kalpler konuşuyordu artık. Masalcı Dede mutlu görünüyordu. Çocuklardan biri arkada oturan adamı görünce şaşkınlıktan, “Aaaa!” diye bağırdı. Bunun üzerine arkasına dönen çocuklar da aynı şaşkınlığı yaşadılar. Ama onun ne işi vardı burada? Neden sessizce oturuyor, hiçbir şey demiyordu?

O, Masal Sevmeyen Adam’dan başkası değildi. Yavaşça yerinden kalkıp Masalcı Dede’nin yanına geldi. Her zaman gök gürültüsü gibi çıkan sesi yağmur çisiltisine dönüşmüştü sanki.

“Ben ne diyeceğimi bilemiyorum.” dedi. “Bu zamana kadar bana kimse masal anlatmadı. Küçükken çok istememe rağmen çalışmaktan okumaya fırsat bulamamıştım. O nedenle masalları sevmediğimi sanmıştım.” dedi duygulu bir şekilde.

Masalcı Dede onun omzundan tutarak, “Masal dinlemenin ve okumanın yaşı yoktur. Sen de bize katılabilirsin.” dedi.

Sevinçten ne yapacağını bilemeyen muhtar çocuklara sarılmaya, onları havaya atıp tutmaya başladı. Şaşkınlıktan ağızları açık kalan çocuklar Masalcı Dede’nin gitmeyeceğini anlamışlar, bu sevince onlar da ortak olmuşlardı.

Her sabah olduğu gibi o sabah da kurabiyeler pişmiş, ballı sütler hazırlanmış, tüm çocuklar yerlerini almıştı. Masalcı Dede işte hazırdı, her zamanki yerini almıştı. Tek bir fark vardı. Çocuklardan önce gelip yerini alan, çocuklar gibi heyecanlanan, Masal Sevmeyen Adam da oradaydı. Yok, yok! Artık onun adı Masal Sevmeyen Adam değil Masalları Çok Seven Adam olmuştu. Her gün aksatmadan gelip çocukken yaşayamadığı mutluluğu yaşıyordu artık.

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page