top of page

Mamutluğa Son: Kaktüsler Geldi!

  • Yazarın fotoğrafı: Elif Hilal Demirkıran
    Elif Hilal Demirkıran
  • 4 Ara 2024
  • 3 dakikada okunur

Yazar: Elif Hilal Demirkıran

Editör: Nefise Dilvin Sığırcıoğlu

Çizer: Kübra Bozot

ree

İnce burunlu rugan ayakkabıları, kırmızı kuyruklu ceketi ve kocaman fötr şapkasıyla kaktüsçü, dükkânının ortasında yine salına salına yürüyordu. Etrafında, dükkânın iki yanına dizdiği yüzlerce dikenli kaktüs vardı. Sanki sirkten fırlamış bir sihirbaz gibi gözüküyordu. Sarı çerçeveli aynasına eğilip bıyıklarını yukarı doğru kıvırdı ve kendi kendine kocaman sırıttı.

Bu dükkân, bizim kasabada epey konuşuluyordu çünkü çok garip bir havası vardı. İnce uzun raflara dizilmiş yoğurt kovalarında kaktüsler, arka tarafta tuvalet kâğıtları, duvarda renkli tablolar, köşede semaver…Karmaşıktı ama çok dikkat çekiciydi. Tıpkı babamın içindeki hüzün gibi.  Onun da ruh hâli bu dükkânın karmakarışık havasıyla aynıydı.

 Babam son günlerde biraz üzgün, sanki akvaryumda sıkışıp kalmış bir balık gibi! Porselen fabrikasında tasarım uzmanı olarak çalışıyor ve patronu Tamah Bey, sürekli  üretimin tembel hayvan modunda ilerlediğini söylüyor. “Herkesin enerjisi yok olmuş,”diye yakınıyor. Tamah Bey’in kasırgayı andıran sözleri, çalışanların kalbini kutuplara çeviriyor.  Kasabanın çoğununda bu dükkânda çalıştığını  düşünürsek herkes donmuş bir mamut gibi! Babamın bile sürekli  gülen yüzü kayboldu. Dişlerini özleyeceğim aklıma gelmezdi! İşte tam da bu yüzden kasaba halkı umutlarını bu kaktüslere bağladı. Kaktüsçüye göre bu özel kaktüsler, elleri dikenlerine değdiren herekese canlılık, mutluluk ve enerji veriyordu.

Bunu duyan  tüm kasaba kaktüsçünün peşine takıldı. Hatta öyle günler oldu ki kapıdaki kuyruk Tuğba Coşkuner’in imza günlerindeki kuyrukla yarıştı.  Herkes birer kaktüs aldı, fabrika işçilerine “ kaktüslenmek” zorunlu hâle getirildi. Başta herkese  biraz garip  geldi; ellerimiz elli üç dakika dikenlerin etkisiyle yandı ama sonra kaktüslerin etkisini görünce şaşkına döndük. Ben bile okula giderken enerjik hissediyor, ödevlerimi yaparken sanki içimde balonlar patlıyormuş gibi neşeleniyorum. Fabrikada çalışan herkes çam ağacı gibi dört  mevsim aynı olan hâlinden sıyrılıp  badem çiçeğine dönünce daha hızlı iş yapmaya başladı, Tamah Bey de bu duruma dört köşe oldu.

 

Ancak birkaç hafta geçince işler tersine döndü. Arkadaşımın kuşu öldü, haftalar geçti ama yokluğuna bir türlü alışamadı. Kardeşim yeni okulunu bir türlü sevemedi; elli iki gündür annemi çekiştirmekten kadının kıyafetleri otuz santim uzadı. İşin garibi annemde ondan ayrılmaya istekli değildi. Zarife Teyze de oğlunun askere gidişini her gün salya sümük bize anlatıp durdu. Anneannemin gün aşırı kaynattığı sarımsaklı işkembe çorbasının kokusuna tüm apartman günlerce alışmadık. Öğrenciler heyecanını yatışıramadığı için girdikleri sınavlarda üst üste başarısızlık yaşadı. Atölyedeki terzi ablalar iğnelerle bir türlü barışmadı, kasaptaki çırak abilerse her gün acildeydi. Onlara müdahale eden pratisyen hekim ve hemşirelerin hâli içler acısıydı. Kasaba halkı bir türlü yeni durumlara adapte olamıyor, sanki alışma duygularını kaybetmiş gibi hissediyordu.  Fabrikanın durumunu hele hiç sormayın! Porselenler sürekli kırılıyor, yanlış yapıştırılıyor, herkes kendini gergin hissediyordu.

Tüm bu olaylar olurken bir gün kaktüşçünün dükkânından kavga sesleri işitildi. Kaktüsçünün sesini bastıran ses Tamah Bey’e aitti. Meğer bu kaktüsler Tamah Bey’in planının parçasıymış! İnsanları bir süre canlı tutacak ama sonra herkesin kendini tuhaf hissetmesini sağlayacak şekilde özel formülle üretilmişler. Bu sırrı öğrendiğimizde kasabada büyük bir isyan başlamıştı. Tabii, kaktüsçüyle Tamah Bey ise  çoktan tüymüştü.

İşte tam o sırada Çoban Şakir Amca harekete geçti. Kasabanın büyüklerini toplayıp herkese kaktüsleri yok etmemizi, kendi çiçeklerimizi veya sebzelerimizi yetiştirmemizi söyledi. Biz de önerisini kabul ettik. Bahçemize çiçek, sebze, hatta renkli fasulyeler ektik. Her gün suladık, onlarla ilgilendik ve doğanın yavaş ama gerçek enerjisini tekrar hissetmeye başladık. Kasaba eski neşesine kavuştu, hatta babam bile yeniden gülmeye başladı.

Şakir amca, bir kötülüğün ancak bir iyilikle yok edilebileceğinden* ve tabiata yapılan iyiliğin her canlıya ulaşacağından bahsetti. İçindeki heyecanı kaybetmemesinin sebebi de doğayla iç içe olmasındanmış. O yüzden bize de böyle görevler vermiş. Onların büyümesine şahit olmak gerçekten süper bir şey. Artık her tomurcukta kalbim sek sek oynuyor. Şimdi balkonlar rengârenk çiçeklerle dolu. Yalnız benim sarı kalanşom hepsini döver.

*Bir kötülüğün arkasından hemen iyilik yap ki onu yok etsin. (Tirmizi, Birr, 55)

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page