KIRMIZI DOMATES
- Gülsüm Karaman
- 17 Kas 2023
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 8 Ara 2023
Yazar: Gülsüm Karaman
Çizer: Mehmet Altıntop
Editör: Elif Yılmaz
Şef Editör: Behice Kavak
1840, Antakya

Nihayet hayalini kurduğum yemek kitabımın yazımına oldukça yaklaşmış bulunmaktayım. Birazdan vatanımıza Frenk badıcanını ilk kez getirmiş olan John Barker Beyefendi ile bir görüşme gerçekleştireceğim. Kendisinin kerimesi, büyük ablamın talebesi olduğundan, bu görüşmeyi ayarlayabilmiş olmak beni ziyadesiyle mutlu etti. John Beyefendi aramızdaki bu hususiyete binaen beni, asi nehri kıyısında bulunan geniş evine davet etti ve karşılamayı bizzat kendisi yaptı. Görüşme neticesinde tariflerimde kullanmak üzere Frenk badıcanı hakkında daha fazla bilgi edinebileceğimi ümit ediyorum.
— Hoş geldiniz Mehmet Bey.
— Hoş bulduk John Bey. Çok teşekkür ederim. Lütfen şükranlarımın bir göstergesi olan bu güllü lokumu kabul ediniz.
— Ne zahmet ettiniz azizim. Ayakta kalmayın lütfen. Buyurun oturun.
— Görüyorum ki bahçe işleriyle pek bir alakadarsınız. Şeftali, nektarin, kayısı… Meyve ağaçları bahçenizin her tarafını kaplamış durumda.
— Toprakla alakadar olmayı hep sevmişimdir. İnsanı rahatlatan, huzur veren bir tarafı var. Nazikçe toprağa ektiğiniz tohumlar sabırla, gayretle, çalışmayla muhteşem güzelliklere yelken açıyor. Benim bu alakamda kıymetli validemin de payı büyük. Yaşadığı kasabanın en büyük bahçesi ona aitti. Envaiçeşit renkte çiçekler, meyveler daha neler neler…
— Frenk badıcanını Osmanlı’ya getirmenizin arkasında da toprağa olan bu derin sevginizin olduğunu söyleyebilir miyiz?

— Bittabi efendim. Bu sebzenin Osmanlı’ya gelişi benim vesilemle olmuş olsa da arkasında derin bir tarih yatar. Asıl vatanı Güney Amerika iken Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfetmesiyle birlikte gemilerle Avrupa’ya gönderilmiş. Rengi sarı olduğundan da İtalyanlar ona altın elma demişler. Çok geçmeden kırmızı türleri de çıkmış tabii. Her ne kadar ilk başlarda yemeklerde kullanılmasa da.
— Yemeklerde kullanılmadıysa ne yapmışlar peki?
— Süs bitkisi olarak kullanmışlar. Kırmızı, zehrin rengi olduğu için ilk zamanlar zehirli olduğu düşünmüşler ve yediklerinde zehirlenerek ölmekten korkmuşlar.
— Zehirli miymiş gerçekten?

— Yok azizim. Sonradan anlamışlar zehirli olmadığını. Napoliten sos tarifinde kullanıldığını fark ettiklerinde sebzenin kaderi değişmiş ve yiyecek olarak tüketilmeye başlanmış.
— Peki, sizin Osmanlı’ya geliş hikâyeniz nedir?
— İngiltere’de okulumu bitirdikten sonra İngiliz Büyükelçisi olarak Halep’e görevlendirildim. İngiltere’den gelirken yanımda çeşitli çiçek, meyve, sebze tohumları da getirdim. Bu sebzenin tohum da onlardan biriydi.
— İnsanlara böyle bir sebzenin varlığını anlatırken nelerle karşılaştınız?
— Önceleri damak tatlarına pek uymadığını söylediler. Sonradan Osmanlı’nın seçkin kesimleri rengi kırmızıya döndükçe bozulacağını düşündükleri için henüz yeşilken tüketmeye başladılar. Rengi kızarmadan önce dolmasını, çorbasını, zeytinyağlısını, turşusunu yaptılar. Sonra baktılar ki rengi kırmızıya döndükçe bozulmuyor, daha yaygın kullanır oldular. İşte böylece Güney Amerika’da tomate, İspanya’da tomato, İtalyan’da pomo d’oro olan bu sebze Osmanlı pazarlarında sizin tabirinizle Frenk badıcanı olarak satılır hâle geldi. Umarım size bir faydam dokunmuştur.
— Anlattıklarınız için çok teşekkür ederim. Ziyadesiyle faydalı olduğunu düşündüğüm bir görüşmeydi. Misal, anlatılarınız doğrultusunda çömlek kebabının tarifini yeniden yorumlayacağım. Denemeniz için sizi restoranıma davet etmek isterim.
Memnuniyetle gelirim
