KARAMEL’İN BÜYÜK KEŞFİ
- Emine Gümüş

- 18 Şub
- 3 dakikada okunur
YAZAR: EMİNE GÜMÜŞ
EDİTÖR: GÜLŞAH SARI
ÇİZER: HABİBE BAŞBUĞA

Çoook eski zamanlarda, yemyeşil tepelerle çevrili küçük bir köyde, Karamel adında meraklı mı meraklı bir çocuk yaşarmış. Karamel çevresindeki her şeyi bir dedektif gibi en küçük ayrıntısına kadar inceler, sorular sorar ve öğrendiği her yeni şeyden büyük bir heyecan duyarmış. Babası Şakir amca ise köyün en çalışkan çiftçilerinden biriymiş. Gün boyunca tarlada çalışır, akşam olunca yorgun ama huzurlu bir şekilde evinin yolunu tutarmış.
Bir gün Şakir amca üstü başı toz toprak içinde eve gelmiş. Sandalyeye oturup derin bir nefes almış, “Ahh hanım ahh!.. Ekmeğimizi taştan çıkarıyoruz resmen!” demiş. Karamel bunu duyunca gözleri fal taşı gibi açılmış. Babasının söylediği söz merakını kabartma tozu gibi kabartmış. “Baba gerçekten mi? Siz tarlada taşlardan ekmek mi yapıyorsunuz?” diye sormuş. Bu soru üzerine Şakir amcanın yüzündeki yorgun ifade yerini hafif bir gülümsemeye bırakmış. Karamel'in saçını okşayıp odasına gitmiş. Ama Karamel gece boyunca babasının sözünü aklından çıkaramamış. “Demek ki taşlardan ekmek yapılıyor!” diye düşünmüş. “Bu kadar sert bir şey acaba nasıl oluyor da yumuşacık bir ekmeğe dönüşüyor? Belki de köydeki fırıncılar, özel taşlardan un yapıyorlardır,” diye mırıldanmış. Kafasından binbir çeşit düşünce geçiyormuş. Aklında hep taşlardan nasıl ekmek yapılacağı varmış. Nihayet kararını vermiş. Ertesi sabah erkenden kalkıp maceraya atılacak ve bu sırrı çözmek için harekete geçecekmiş.
Güneş doğarken Karamel, eline büyük bir çuval alıp evden çıkmış. Köyün arkasındaki devasa taşlık tepelere doğru yürümüş. Yol boyunca da kendi kendine konuşuyormuş, “En güzel taşları bulup eve götüreceğim. Sonra onları ezip un hâline getireceğim. Fırına koyup pişireceğim. Herkesin yediğinden çok daha lezzetli bir ekmek olacak. Lezzeti dünyanın öbür ucuna kadar ulaşacak. İnsanlar benim ekmeklerim için kuyruğa girecek.” Karamel, tepeye vardığında çeşit çeşit taşlar görmüş. Bazıları yuvarlak, bazıları köşeli, bazıları ise sivriymiş. En parlak, en düzgün taşları dikkatlice seçip çuvalına doldurmuş. Arada sırada eline aldığı taşları dikkatlice inceliyor, sonra da, “Bu taştan da kesin çok güzel ekmek olur haaa!” diye mırıldanıyormuş.
Çuvalı taşlarla dolunca eve epey zor dönmüş. Annesi Karamel'i, taş dolu çuvalla kapıda görünce hayretler içerisinde sormuş, “Karamel bu kadar taşı ne yapacaksın?” Karamel kendinden emin cevap vermiş, “Babam ekmeğimizi taştan çıkarıyoruz, demişti ya hani. İşte, ben de taşlardan ekmek yapmayı deneyeceğim.” Annesinin attığı kahkaha yan sokaktan duyulmuş. Haah… Haah… Haah… “Ah, benim meraklı yavrum! Taştan ekmek olmaz ki. O söz, çok çalışarak ve zorlukla para kazanmak anlamına gelir,” diye açıklamaya çalışmış. Karamel annesini dinlememiş bile. İlk iş olarak taşları çitileye çitileye güzelce yıkamış. Sonra onları ezmeye çalışmış. Bunun için bahçedeki havanı kullanmış fakat taşlar bir türlü un hâline gelmemiş. Yorulana kadar uğraşmış ama nafile.
Karamel pes etmemiş. “Belki de önce taşları pişirmek gerekiyordur,” diye düşünmüş. Fırını yakmış ve taşları sırayla içine dizmiş. Fırından dumanlar çıkmaya başlamış fakat hiçbir şey değişmemiş. Taşlar, hâlâ taş gibiymiş. Tam o esnada Şakir amca eve gelmiş, yayılan dumanı görünce panikle sormuş, “Karamel ne yapıyorsun evladım?” Karamel mahcup bir şekilde başını önüne eğerek, “Taşları pişirip ekmek yapacaktım. Sen geçen gün ekmeğimizi taştan çıkarıyoruz, dedin ya hani. Ben de gerçekten taşlardan ekmek yapabileceğimizi düşündüm,” demiş. Şakir amca, gülerek Karamel'in saçlarını okşamış. “Ah, benim güzel yavrum! O söz bir deyimdir. Taşlardan gerçek manada ekmek olmaz. Fakat senin bu azmini hakikaten epey takdir ettim. Gel, sana gerçekten nasıl ekmek yapıldığını göstereyim. Bugün ekmeğimizi birlikte yapalım.”
Baba oğul mutfağa geçmişler. Birlikte un, su, tuz ve maya kullanarak hamur yoğurmuşlar. Karamel, hamurun yumuşak ve yapışkan dokusuna hayran kalmış. Babası hamurun yoğrulmasını, mayalanmasını ve pişirilmesini tek tek anlatmış. Saatler sonra, fırından mis gibi kokan kocaman bir somun ekmek çıkmış. Karamel, ekmekten bir parça koparıp ağzına attığında gözleri parlamış, “Taştan olmasa bile, emek vererek ekmek yapmak harika bir şeymiş!” O günden sonra Karamel, deyimlerin arkasındaki anlamları daha dikkatli düşünmeye başlamış. Asıl öğrendiği şey, emek vermenin ve sabretmenin değerli bir başarıya dönüşmesiymiş. Tabii bir daha da taşlardan ekmek yapmaya çalışmamış. Kim bilir, belki bir gün başka bir maceraya atılmak için yeni bir fikir bulur.