İkinci El Pırtlar
- Feyza Şahin

- 4 Ara 2024
- 2 dakikada okunur
Yazar: Feyza Şahin
Editör: Gamze Güneş
Çizer: Ayşe Kurul Kozak

İnce Bağırsak Bakteri Kolonileri (İBBK) görev borusu büyük bir gurultuyla bağırsak çeperlerinde yankılandı ve hemen ardından anons duyuldu:
-Tabuuuur hazrol! Yeni yük geliyor! Herkes görev yerine! Marş!
“Tabur zaten her zaman hazır, bu kadar dramaya gerek var mı gerçekten?” diye düşündü bir bakteri. Yeterli drama dozunun ne olması gerektiğini düşünmeye vakit kalmadan yük bağırsağa giriş yaptı. İnce bağırsak kanallarından geçerken iyice bulamaca dönen şey bu sefer neydi acaba?
Giriş istasyonu kolonisi tanımlama işine girişti. Yükteki moleküller tanımlandıkça tüm koloniye sinyaller gönderildi:
“Phh! Phh! Mercimek çorbası… tamam”
“Phh! Phh! Limon suyu… tamam”
“Phh! Phh! Kuru fasulye… tamam”
“Phh! Phh! Pirinç pilavı… tamam”
“Phh! Phh! Ayran… tamam”
“Phh! Phh! Sütlaç… tamam”
Kolonilerdeki bakteriler birden alarma geçti. Tüm İBBK boyunca acil durum ilan edildi. Bağırsak duvarları daha çok bakterinin aynı anda çalışabilmesi için geçici olarak genişletildi. Taburlar hazır ol durumunda yükün ilerleyişini beklemeye başladı.
“Bu kadar dramaya gerek varmış gerçekten,” diye düşündü bakteri. Birazdan metan birikmesi olayı başlayacak, ortalıkta dumandan göz gözü görmeyecekti. Fırtınadan önceki sessizliğin hakim olduğu kalın bağırsakta birlikte çalıştığı arkadaşlarına baktı. Hepsinde aynı gerginliği gördü. Şu yükü sağ salim yoluna göndermeyi başarana kadar yerlerinde duramayacaklardı.
Bütün bu telaşın sebebiyse bağırsaklarını çalıştırmakla görevli oldukları bu insan numunesinin laktoz hassasiyeti olmasıydı. Gel gör ki kendisinin hiç umurunda değil gibiydi! Hem ayran hem sütlaç! Aynı öğünde! İnanılır gibi değildi. Bari ayran yerine soda içmiş olsaydı. Süt iyiydi güzeldi de ah şu laktoz yok muydu! Bir de doğuştan gazlı kuru fasulye meselesi vardı tabii…
Bağırsak tünelleri boyunca ağır ağır ilerleyen yük kolonilere ulaştıkça milyonlarca bakteri üstüne üşüştü. Avının peşine takılmış bir çitayı imrendirecek hızda çalışıyorlardı. Bulamacı paramparça etmeleri, içindeki faydalı molekülleri toplayıp çeperlerde yaşayan kargoculara teslim etmeleri, geri kalan posayı da sıkıştırıp atık ünitesine göndermeleri gerekiyordu.
Bakteriler öğüttükçe öğütüyor ve şiştikçe şişiyorlardı. Laktoz hassasiyeti buydu işte; bazı besin molekülleri bağırsaklardan öyle uslu uslu geçip gitmezdi. Olay çıkarmak isterdi. Çıkardıkları olay da karın ağrıtan ve kötü kokan metan gazıydı.
Yükle işleri biten bakteri taburları sağa sola yığılıyordu. Birbirlerinin üstüne çöktükçe ağırlıkla bazıları içlerinde biriken metanı dışarı salıveriyordu. İşte kaçınılmaz metan birikmesi olayı başlamıştı.
Bulamacın çoğu posaya dönüştürülüp atık ünitesine gönderilene kadar taburlar dolusu bakterinin saldığı metan bağırsakları iyice şişirmiş, üstelik posadan önce atık ünitesine ulaşmayı başarmıştı.
“Off çok şiştim!” diye bir gümbürtü geldi dışardan. “Şişersin tabi!” diye düşündü bakteri. “Sen bir de bizi gör! Oh olsun!”
O sırada metan atık ünitesinden dışarı sızmak üzereydi veee sızdı da:
“BOORRTTTTT! ZOOORRRTTTTT! BRRRRRRRRRRRTTTTTTTTT!”
Metan sızıntısından sonra bağırsaklardaki şişlik indi, bakteriler rahat bir nefes aldı.
İçinde saatlerdir süren mücadeleden habersiz genç insan numunesi kendisinden çıkan sesleri komik bulup kıkırdadı. “En azından birimiz eğleniyor!” diye düşündü bakteri, “Sanki kendi marifetiymiş gibi.”