top of page

HOPPA VE ZUPPA

  • Şeyma Nur Eser
  • 17 Kas 2023
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 6 Ara 2023

Yazar: Şeyma Nur Eser

Editör: Yağmur Karacan

Şef Editör: Behice Kavak

ree

Sincapgillerin en neşeli topluluğu olan Şengiller, etrafa her daim neşe saçarlar. Hatta aralarında öyle bir ikili var ki neşe saçmak ne kelime! Girdikleri her ortamda konfeti gibi patlayıp herkesin üzerine mutluluk olup yağarlar. Bu ikiliyi merak etmiş olmalısınız. Hazırsanız, açıklıyorum. Karşınızdaaa Hoppa ve Zuppa!

Bu iki kardeş neredeyse birbirinin aynısı gibi görünse de aslında birbirlerinden çok ama çok farklılar. Nasıl mı? Hemen anlatıyorum. Hoppa herkesi gülmekten kırıp geçiren şakalarıyla, koca göbeğini hoplatarak gülmesiyle, elinde gitarı ve ağzından hiç düşmeyen dal parçasıyla tam bir eğlence makinesi. Geleyim Zuppa’ya. O da havalı göz kırpmasıyla, bülbül gibi sesiyle, kulağının arkasına her sabah tazecik taktığı çiçekleriyle Hoppa’dan bambaşka.

Peki bu ikilinin ortak noktasını duymak ister misiniz? Güzel mi güzel sesleri, gitarlarından tıngır mıngır dökülen notaları ve o kadife seslerinden kulaklara dolan keyifli şarkıları…

Şehirde sabah olmuş güneş büyük beyaz bulutların arasından, yeni ıslanmış toprağı ısıtmak için kendini bir gösteriyor, bir saklıyordu. Toprak o mis kokusunu etrafa buram buram yayarken, ağaçlar birbiriyle arkadaş olmuş dallarını eğip büküyordu. Ağaç diplerindeki papatyalar saçlarını sallarken, aralarında dolaşan tavşanlarla kirpiler günün ilk saatlerinin tadını çıkarıyordu.

Hoppa ve Zuppa da şarkılarını söyleyerek ormanda dolaşıyor, bir yandan da çetin geçecek kış için hazırlık yapıyorlardı.

Dallarında cevizler, oh mis mis bademler.

Gel yemeden durma, palamutlar parlarken.

Topla topla hiç durma, tomurcuklar açıyorken.

Taze taze kabuklar, azıcık da şu ağaçtan.

Mantarlar, böcekler, pek sevgili salyangozlar!

Akşam olunca tüm sincaplar topladıkları yiyecekleri saklamak için birbirlerinden ayrılırlardı. Kimi gruplar hâlinde kimiyse tek tek bambaşka yerlere gömerlerdi. Dönüş yolunda da birbirleriyle şakalaşarak, “Bakalım bu kış hangi şaşkın sincap, cevizlerini sakladığı yeri bulamayacak?” ya da “Acaba yine hangi sincap kış uykusuna yatmıyoruz diye dayanamayıp üç dört gün mayışıklık dönemi geçirecek?” diye birbirleriyle eğlenirlerdi. Günün yorgunluğunu atmak isteyen gencinden ihtiyarına tüm sincaplar ateşin etrafında otururlar, kâh şarkı söylerler, kâh ateşte meşe palamutla marşmelov pişirip diyet yapan tüm sincapların diyetlerini bozdururlardı. Kimi gençler de ağzına en çok kim ceviz sığdırabilir oyunu oynarlardı. Bu oyunun ne kadar eğlenceli olduğunu tahmin etmişsinizdir.

Tüm bunları hüzünlenerek izleyen Şengillerin en ihtiyar Sincap Nene’sinin dudaklarından bir dua eksik olmazdı.

— Ah bahtlı yavrular! Biz ne zorlu günler geçirdik. Ne kıtlıklar ne çetin kışlar atlattık. Siz öylesini hiç görmeyesiniz. Neşenizden de hiçbir şey kaybetmeyesiniz inşallah!

O geceyi şehir hoparlöründen gelen bir ses böldü. Çok mu çok sevilen başkan hastalanmıştı. Vah vah! Yerine de oğlu Fiserped geçmişti. Eyvah eyvah! Hoparlörden yükselen ses de yeni Başkan Fiserped’den başkasına ait değildi. İyi de halk başkanın oğlunu pek tanımazdı ki!

— Değerli Şengiller halkı! Saygıdeğer babamın hastalığı süresince tüm görevlerimi layıkıyla yapmak isterim. Onu çok seviyorum ve ona layık bir evlat olarak halkının büyük başarılara imza atması için elimden geleni yapacağım. Kışa az bir zamanımız kaldığını hatırlatır, toplama-depolama işlerini fazlasıyla ciddiye almamız gerektiğini belirtirim. Görüyorum ki halk kendini eğlenceye, şarkıya, türküye, dansa, oyunlara fazla kaptırmış. Bu da yavaşlamaya sebep olmuş. Çetin geçecek bir kış söz konusu. Kıtlık ihtimalinden endişe duyuyorum. Bu yüzden de bundan böyle şehirde eğlenceye dair ne varsa yasaklıyorum! Tüm çalgı aletleri toplanacak, kimseden şarkı duyulmayacak, kimse kimseye şaka yapmayacak ve oyunlar rafa kalkacak!

Şengiller duyduklarına inanamadı! Bu da neyi nesiydi? Herkesin ağzından çıkan “Bu nasıl olur?” cümleleri gökyüzünde çarpışıyordu âdeta. Şengiller üzgün ve şaşkındı. Ama gelin görün ki yapacak bir şey de yoktu ki! Emir büyük yerden gelmişti. Hem kıtlık olursa neler olabileceği onları çok korkutuyordu. Bilmiyorlardı ama zaten Fiserped’in isteği de tam olarak buydu…

Günler günleri, kurbağalar sinekleri, rüzgâr kopup giden yaprakları kovadı. Şengiller şehre sanki kış gelmiş gibi ıssız ve soğuk bir yer olmuştu. Cır cır böcekleri bile suspus olmuştu. Güne mutsuuuz, yorguuun, bıkkııın başlayan sincaplar hemencecik yoruluyordu artık. Eskiden topladıkları yiyeceklerin yarısını bile toplayamaz olmuşlardı. Daha az konuşuyor, hiç mi hiç gülmüyor, kıtlık yaşayacakları korkusuyla çalışmaya çalışıyorlardı. Ah bir de enerjileri olsaydı keşke!

Bu duruma daha fazla dayanamayan Hoppa ve Zuppa geceleri herkes uyurken ıssız bir yere gidip şarkılarını mırıldanıp müzik aletlerini çalıyorlardı. Ama bu yaptıkları kısa süre sonra ortaya çıktı. Yasağı delmişlerdi! Eyvahlar olsun. Başkan Fiserped düzeni bozup halkı kıtlıkla karşı karşıya bırakma gerekçesiyle hapsedilmelerini emretti. Bizim ikili kıpkırmızı dallarıyla meşhur Ateş Ağacı’na kapatılıverdiler.

Hoppa’nın artık göbeği zıplamıyor, Zuppa da eskisi kadar göz kırpmıyordu. Dışarıda da durum pek farklı sayılmazdı. Tüm sincaplar mutsuz mutsuz kış için yiyecek toplamaya devam ediyorlardı.

Zuppa başını bir ağaca yaslayıp en sevdikleri şarkılarını mırıldamaya başladı.

Dallarında cevizler, oh mis mis bademler…

Üzerine doğru ılık bir rüzgâr esti sanki Hoppa’nın. Eşlik etti Zuppa’ya.

Gel yemeden durma palamutlar parlarken!

İki kardeş devam ettiler yüksek sesle tüm şarkıyı. Gözlerindeki ışık ve o ılık esinti buram buram etrafa yayılıyordu. İşte şu an nerde olduklarının pek de bir önemi yoktu! Sadece birbirleriyle mutluydular. Her nakaratta yeniden yeşeriyordu umutları. Üstelik sadece onların değil, seslerinin ulaştığı eski başkan bile parmaklarını kıpırdatmaya, gözlerini bir kaplumbağa gibi aralamaya başlamıştı!

Yanındakilere ilk söylediği şey, “Getirin onları bana!” oldu. Yeni Başkan Fiserped'e haber verildi ve hapsedilen Hoppa ve Zuppa eski başkanın huzuruna getirildi. Hasta yatağındaki adam, parmaklarını oynatarak şarkıya devam etmelerini istedi.

Ilık mı ılık, huzurlu mu huzurlu esen rüzgâr tüüüm şehre yayılıyordu sanki! Kulaktan kulağa yayılıyordu bu neşeli melodiler. Bu neşeden uzak birisi vardı: Fiserped. Sanki melodiler sert bir kayaya toslamış gibi onun gövdesine çarpıp yere düşüyorlardı.

Hasta Başkan da bu ikilinin neden tutsak olduklarına bir mana verememişti doğrusu. Olan biteni bir güzel dinledi. Sonbaharın sonuna gelindiğini ve stokların yetersiz olduğunu öğrenince hemen bir plan yapıp harekete geçtiler.

Ertesi gün tüm ahali güne Hoppa ve Zuppa’nın hoparlörden gelen günaydın şarkısıyla başladılar. Bu şarkıya sanki senelerdir dost olan ağaçlar, sarı bir çiçek gibi açan güneş, şu mavi kelebek, hemen arkasındaki tavşan, kısacası herkes ama herkes karşılık veriyordu. Güne mutluluk depolayarak başlayan sincaplar yorulmak nedir bilmeden geç vakitlere kadar çalıştılar. Öyle çok çalıştılar ki arıları bile şaşırttılar. Herkes çoook mutlu, çoook enerjikti. Sincapların ata sporu olan ağaçtan ağaca zıpalamak hiç bu kadar uzun atlayışlar görmemişti yahu!

Veee nihayet kış yüzünü göstermeye başladı. Sincaplar yavaş yavaş tüüüm hazırlıklarını sakladıkları yerlerden çıkardılar. Ağaç kovuklarını bir bir karıştırdılar. Öyle az uz değiiil, çıkardıkça çıkardılar! Düşünün, ihtiyar meşelerin dipsiz kavukları erzaklarla dolup taştı. Tüm Şengiller’in yüzünde yaptıkları işi severek, eğlenerek, mutlulukla yapmanın tatlı gururu vardı. Ve tabi kışa yetecek kadar stoklarının rahatlatıcı keyfi de. Tabi biri hariç… Siz kim olduğunu anlamışsınızdır. Baş harfi F…

İşte Şengiller tüm kış doya doya eğlenecek, karınlarını tıka basa doyuracaklardı.

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page