GÖKYÜZÜNÜN KELEBEKLERİ
- Zehra Pountso

- 1 Haz
- 3 dakikada okunur
Yazar: Zehra Pountso
Editör: Ayşe Kevser Can
Çizer: Züleyha Çil Erken

Bir varmış, bir yokmuş
Masalcının heybesi yine ağzına kadar dolmuş.
“Hay!” demiş, “Hu!” demiş. Kaf Dağı’nın tepesine çöreklenmiş,
Gelin yükünü hafifletelim, heybesinden masal alıp dinleyelim.
Bir vadi varmış, Kaf Dağı’nın ardında,
Yaşarmış Tırtıl Ailesi oralarda,
Yemyeşil yaprakların altında,
Beklermiş minik bir tırtıl şeffaf yumurtasında.
Tırtılgillerin en yeni üyesi Ayçıl’ı,
Çok severmiş annesi ve babası.
Heyecanla dolanıp etrafında,
Sevgiyle seslenirlermiş ona.
Kıkırdamış Ayçıl yumurtasının içinden,
Sallanınca yaprağı biraz hafiften.
Mis gibi kokular getirmiş rüzgâr,
“Anne, baba! Sanki yumurtama geldi bahar.”
“Etrafımız çiçeklerle dolu kızım,
Yakında sende keşfedersin adım adım.”
Ilık ılık gelmiş babasının sesi,
Heyecandan sanki kesilmiş Ayçıl’ın nefesi.
Derken günler günleri kovalamış,
Ayçıl yumurtasını delip çıkmayı başarmış.
“Dünya ben geldiiiimmm!” demiş, coşkuyla.
Bir anda başlamış gurultular, bu ne ola?
Karnında birileri var sanmış,
Meğer açlık denilen durum başlamış.
“Güçlü bir tırtıl olmak için yemelisin bol,
Annen yanında sen rahat ol!”
Ayçıl bakmış yumurtasından artanlara,
Afiyetle yemiş kabukları, gözünü dikmiş ağaçlara.
“Hamm!” diye ısırmış yaprakları bir bir,
Ağaçlar doluymuş yapraklarla binbir.
Anne ve babası eşlik etmişler ona,
Sonra dünyayı anlatmışlar hoşça.
En çok mavi göğü sevmiş minik tırtıl,
Bilmek istemiş oraya gidilir ama nasıl?
Zaman sular seller gibi akıp geçmiş,
Ayçıl olmuş tombul bir tırtıl, iyice genişlemiş.
Anne ve babası ise daha da şişmanlamış,
“Artık vakti geldi!” diyen babası ayaklanmış.
Annesi girmiş söze; hem üzgün, hem mutlu,
Ayçıl içinde duymuş bilinmez bir kuşku.
“Çok sevdiğin mavi gök asıl yuvamız,
Birer kelebek olup artık oraya uçmalıyız.”
Ayçıl heyecandan tir tir titremiş,
Anne babası ona veda etmek istemiş.
Anlamamış minik tırtıl, neden?
Babası, “Kavuşacağız,” diyerek koza örmüş hemen.
“Gökyüzü tüm kelebeklerin kavuşma yeri,
Kozalarımızı ziyarete gel, duyarız seni!”
Annesi de örmüş güzel mi güzel bir koza,
Ayçıl kalmış koca dünyada sanki tek başına!
Kalbi acımış biraz, gözleri dolmuş,
Pıt pıt diye damlamış, gözyaşı çokmuş.
“Heeey! Yağmur yağdıran tırtıl mısın?
Neden ağlıyorsun, kalbin mi kırgın?”
Yeni bir tırtıl ile tanışmak iyi gelmiş,
Hemen yanına sürünüp ona eşlik etmiş.
Birlikte yemişler; yapraklar, elmalar…
Hayaller kurmuşlar mavi göğe kadar.
Portakal imiş adı, bu tırtıl arkadaşın,
Ayçıl istemiş ki onu hiç bırakmasın.
Akşam anne ve babasının kozalarına uğramış,
Yeni arkadaşını coşkuyla anlatıp tanıtmış.
Seslenmemişler Ayçıl’a derin uykularından,
Ama duymuşlar cıvıl cıvıl sesini her ân.
Ayçıl rüya görmüş, kelebek olmuş,
Anne ve babasıyla mavi göklere uçmuş.
Uyandığında çok yalnız hissetmiş,
Sonra kulağına tatlı bir ses ilişmiş,
“Belki anne ve baban gibi olamam ama…
Ben de varım, hadi sarıl kocaman bana!”
Portakal’ın varlığı hep iyi gelmiş Ayçıl’a,
Birlikte yemişler, büyümüşler zamanla.
İkisi de artık şişman mı şişman,
Gelmiş çatmış onlar için büyük ân.
Vedalaşıp sözleşmişler yeniden buluşmaya,
Anne ve babasının kozalarına yakın bir yaprağa.
Başlamış Ayçıl kendi kozasını örmeye,
Ve nihâyet dalmış derin bir uykuya öylece.
Saatler günleri, günler haftaları kovalamış,
Ayçıl’ın sessiz kozası hareket etmeye başlamış.
Cııırrrt… İşte kozada kocaman bir yırtık,
İçinden kıpır kıpır çıktı kelebek, kıvrık mı kıvrık.
Ayçıl’ın kanatları olmuş buruş buruş,
Önce korkmuş, sonra gözlerini yummuş.
Kanatlarına ılık ılık bir şeylerin aktığını hissetmiş,
Dönüp bir daha bakmaya çalışmış ama görememiş.
Anne ve babasının yokmuş ne kozaları ne kendileri,
Merakla çırpmış kanatlarını, aşağıda varmış birileri.
Çiçek tarlasında dans eden rengârenk kelebekler,
Nektar içip uçuyormuş, aman ne de güzeller!
Ayçıl içmiş afiyetle ilk nektarını,
Göle doğru uçmuş, görmüş Portakal’ı.
“Portakal, Portakal! Sen ne kadar da güzelsin!
Pek yakışmış turuncu kanatlarına mavi beneklerin.”
“Sen kendini görmelisin asıl,
Bak gölde yansımana, kanatların nasıl!”
Ayçıl göle doğru uçup bakmış, gözlerine inanamamış,
Tozpembe kanatlarının üzerindeki mavi ve mor benekler aklını almış.
Antenleri sallanmış Portakalla kafalarını göğe çevirince,
El ele tutuşup başlamışlar döne döne uçmaya yükseklere.
Birlikte uçtukça kalpleri pır pır etmiş,
Mavi gökte onları birileri beklermiş.
Ayçıl’ın kalbi yerinden çıkacakmış onları görünce,
Hemen tanımış anne ve babasını, ona seslenince.
Hızla uçmuş onlara doğru, atlamış kucaklarına,
Merak etmişler arkadaşı Portakal’ı da.
Güneş, ay ve yıldızlar seslenmişler,
Hep bir ağızdan, “Hoş geldiniz!” etmişler.
“Gökyüzünün güzel kelebekleri hoş geldiniz,
Hanemize huzur ve neşe getirdiniz!”
“Burada geçici vedalar ve ayrılıklar yok,
Sonsuza dek uçun, yaşayın ve sevinin çok!”
Ayçıl tutmuş Portakal’ın elini sıkıca,
Anne ve babasına bakmış mutluca.
Kavuşmuş tüm güzel kalpli kelebekler,
Konmuşlar rengârenk çiçeklere, içinde menekşeler.
Taşımışlar hep güzel kokuları gökyüzüne,
Ebedi yuva olmuş artık orası hepsine.