FARKLI YAŞAMLAR
- Fatma Geyikçi
- 13 Haz 2024
- 2 dakikada okunur
Yazar: Fatma Geyikçi
Editör: Tuğba Atlı

Benim adım Moli, Avustralya’nın kuzeydoğusundaki Aborjin kabilelerinden, Jigolon kabilesindenim. Biz, Güney Afrika’dan göç eden ve sonrasında Asya Kıtası üzerinden Avrupa’ya ilk ayak basan insanlarız. Bizim bu kıtaya nasıl geldiğimiz hâlâ bir sır. Birçok bilim insanı bu konuda araştırma yapmak için bugün bile Munga şehrine geliyor.
Burada Aborjin dili olan Antakarinya dilini kullanıyoruz. Ten rengimiz ise oldukça koyu. Gelelim kıyafetlerimize, onları genelde kanguru derisinden yapıyoruz. Bazılarımız ise vücutlarının bir bölümünü geniş yapraklarla kapatıyor.
Mungo şehrinin kıyısında evlerimizi ağaç dallarından ya da ağaç kabuklarından inşa ediyoruz. Bazılarımız ev yapmak yerine açıkta yaşamayı tercih ediyor. Bizim evimiz de ağaç dallarından ve denize en yakın olanı. Burada kabile hayatı yaşıyoruz ve kullandığımız birçok aleti kendimiz yapıyoruz.
Başımızda ise kabile şefimiz var. Kabile şefimiz yüzünü boyayarak, saçlarına renkli ipler ve taçlar takıyor. Her sabah Venüs Yıldızı ile uyanıp, güneş çıkana kadar Didgeridoo dediğimiz bir çeşit rüzgâr enstrümanını üfleyerek ateşin etrafında dans ediyor. Bu dansın ismine de sabah dansı deniyor.
Bu sabah bizi annem uyandırdı, hızlıca kahvaltımızı yaptık. Şimdi ise Mungo şehrinde ağaçların arasına doğru yürüyüşe çıkıyoruz. Ben, annem, kız kardeşim Noi ve kuzenim Gris ile birlikte. Kabilemizin yaşlıları da bize katılıyor. Ormana doğru yürümeye başlıyoruz ve ormanda oynamayı en sevdiğimiz oyunlardan bir tanesi olan bumerang fırlatmayı oynuyoruz, bunu nasıl kullanacağımızı bize annem öğretmişti. Ağaçlara doğru fırlattığımızda bize doğru geri geliyor olması çok eğlenceli.
Kabilemizin en yaşlılarından olan Anneannem Mosy “Haydi çocuklar mızrap ile avlanmayı öğrenmeye!.. Herkes mızrabını eline alsın.” diyerek bizi çağırıyor.
Heyecanla anneannemin söylediği her şeyi yaparak, mızrap kullanmayı öğrendik ve ilk avımızı da böylece yakaladık.
Kabilemizin geçim kaynaklarından en önemlisi olan avcılığı, hepimiz çocuk yaşta annelerimizden veya kabilemizin en yaşlılarından bu şekilde öğreniyoruz. Avlarımızı yakaladığımızda ise geleneksel dansımız ve kültürümüzde çok sevilen didgeridoolarımıza üfleyip şarkılar söyleyerek evimize dönüyoruz.
Kabile şefimiz de erkeklerle birlikte ava çıkıyor, kanolara biniyor ve denizde mızrapları ile balık tutuyor. Bu mızrapları aynı zamanda ormanda avlanırken de kullanıyorlar. Bumerang denilen aleti ise hem kesici olarak hem de fırlatarak kullanıyorlar.
Avlanan balıkları temizlemek için sivri kenarı olan kesici taşlar kullanırız. Dediğim gibi kullandığımız tüm bu aletleri kendimiz yapıyoruz. Bu konuda Jigolong kabilesi olarak oldukça iyiyiz.
Gün yavaş yavaş sonlanırken, artık ormandan evimize dönüyoruz. Evimizin önünde yaktığımız kamp ateşinin etrafında oturup, kabilemizin en yaşlılarından düş zamanı hikâyelerini dinleyerek günün yorgunluğunu atıyoruz. Evlerimize çekilip uykuya geçiyoruz. Ve artık jigolon kabilesi için sessizlik zamanı başlıyor…
Belki bir gün sizlerle de bu hikâyeleri dinler, kıyılarda koşar, ormanda bumerangla oynarız. Şimdilik hoşça kalın…