ELMAS’IN SIRLI RÜYASI
- Samiye Yaman
- 25 Nis 2024
- 3 dakikada okunur
Yazar: Samiye Yaman
Editör: Ayşe Şen Kocaman
Şef Editör: Behice Kavak

Elmas her gece uykusunda aynı rüyayı görüyordu. Geniş kanatlı, uzun boyunlu, iri gövdeli bir kuş Elmas’ı sırtına aldığı gibi göklere yükseliyordu. Şehrin üstünde bir tur atıp Hayaller Ormanı’na götürüyordu. Gövdelerine sarmaşıklar dolanmış yemyeşil ağaçlarla dolu bu ormanda yaprak hışırtılarına, nehrin şırıltısı eşlik ediyordu. “Kulak ver seslere. Dinle ve düşün!” diyordu kuş. Her rüyada başka bir şey söylüyordu kuş.
“Masmavi gökyüzünü, rengârenk kelebeği gör ve düşün!”
“Toprağın ve portakal çiçeğinin kokusunu duy, düşün!”
“Ilık ılık eserken saçlarını savuran rüzgârı hisset ve düşün!”
Gördüğü rüyalar Elmas’ın canına tak etmişti artık. Bu kuş neden düşün diyordu? Ne anlatmak istiyordu? Rüyasını bir bilene yorumlatmaya karar verdi. Ama kime? Aklına büyük büyük ninesi geldi. O, ailenin en tecrübeli üyesiydi. Elmas ona Pamuk Nine diye seslenirdi. Üç evlat, dokuz torun, on sekiz de torun evladı görmüştü. Hatta bir tane de torununun torunu olmuştu yenice. Bu işi çözse çözse, o çözerdi. Büyük ninesine gitti, kapısını çaldı.
- Nineciğim ben geldim Elmas.
- Kızım Selma, sen mi geldin?
Ninenin kulakları pek iyi duymuyordu. Elmaslar Selma, Aliler Veli oluyordu. Bazen de bir ismi hatırlayana kadar dokuz torunun ismini sırayla sayıyordu.
- Hayır nineciğim, Elmas ben. EL-MAS.
- Gel bakalım yamacıma. Hangi rüzgâr attı seni buraya?
- Geleyim Pamuk Ninem.
- Ne gitmesi? Daha yeni geldin yahu.
- YOK NİNE GİTMİYORUM. SANA DANIŞMAYA GELDİM.
- Bağırma canım, sağır yok karşında. İyi duyar benim kulaklarım. Söyle bakalım nedir derdin? Selma, Suna, Sıla, Aslı, Kadri....
- Elmas nine, EL-MAS!
Elmas bir an önce rüyasını anlatmak istiyordu. Ama önce ninesinin onu daha iyi duyabilmesi için ortamı hazırlamalıydı. Sinekleri tek tek evden çıkarttı, pencereleri kapattı, tik taklardan kurtulmak için saati diğer odaya koydu, tıslayan çaydanlığı susturdu. Pamuk Nine’nin yamacına oturup başladı anlatmaya.
- Nine bir rüya dadandı bana. Her gece aynı şeyi görüyorum. Bir kuş alıyor beni, götürüyor Hayal Ormanı’na. “Dinle, gör, kokla, hisset.” diyor sonra da “Düşün!” diye bitiriyor sözünü. Tam o sırada uyanıyorum. Bu rüyalar ne anlatıyor bana Pamuk Nine?
- Hımmm…
Pamuk Nine, kat kat yorganlarının altındaki sandığı açtı. Yaprakları sararmış kitabını çıkardı, eski sayfaları yırtmamak için özenle çevirmeye başladı.
Elmas sabırsızlanıyordu. Acaba ninesi, “Sana bir iksir yapacağım şak diye kesecek.” mi diyecekti? “Yatağının yönünü güneye doğru çevir.” de diyebilirdi. Belki de “Al şu okunmuş suyu odana serp, gör bak bir daha adımını atabiliyor mu o rüya?” diyecekti. Elmas gözlerini kocaman açmış, pür dikkat ninesinin ağzından çıkacakları bekliyordu.
- Hayret! Daha önce hiç böyle bir sorunla karşılaşmamışız. Demek ki cevabı sen bulacaksın. Bu kitaba da ilave edeceksin.
Elmas’ın gözlerindeki heyecan pırıltıları kayboldu. Hayal kırıklığına uğraması yetmezmiş gibi bir de görev çıkmıştı başına. Her zaman yaptığı gibi tabletle oynamak varken kim çözecekti bu tuhaf rüyanın şifresini. Elmas eve dönerken bu işten kurtulmanın yollarını arayıp durdu.
- Tabii ya, buldum! Tabletle oynama saatimi arttırmalıyım. Bütün gece uyumayıp oyun oynarsam, kuş rüyama giremez ve zamanla da beni unutur.
O akşam saatlerce oyun oynadı. Boynu tutuldu, beli büküldü, gözü seyirdi. Ağrımayan bir yeri kalmadı. Sabaha karşı göz kapakları daha fazla dayanamadı ve uykuya yenik düştü. Yine aynı rüyanın içindeydi.
Ertesi gün televizyon izlerken, rüyası ve ninesinin verdiği görev aklının bir köşesinden Elmas’a göz kırpıp duruyordu. Bulduğu çözüm işe yaramamıştı, daha parlak bir fikrin peşindeydi.
- Bu sefer buldum! Odamı değiştirirsem kuş beni yatağımda bulamaz ve rüyama girip beni Hayaller Ormanı’na götüremez.
Aradığı parlak fikri bulmuştu, salonda yatacağı için sınırsız televizyon izleme fırsatı da işin bonusuydu. Ama işler pek de yolunda gitmedi. Elmas, televizyon karşısında uyuyakaldığında yine aynı rüyayı gördü. Uyandığında canı sıkkındı. Dönüyor dolaşıyor, aynı noktaya geliyordu. Planları tutmamıştı. Tabletine baktı, televizyona baktı.
- Çözüm siz değilsiniz. Peki ne o zaman?
Annesinden dışarıya çıkmak için izin istedi. Annesi şaşkınlığını gizlemeye çalışarak “Ta-ta-tabii.” dedi. Elmas’ın ekrandan ayrılması, kendi isteğiyle dışarıya çıkması görülmüş şey değildi.
Onu sokakta görenler şaşkınlıktan yere düşen çenelerini topluyorlardı. Kimseye aldırış etmeyen Elmas sessizce yürüdü. Parka gidip bir banka oturdu. Masmavi gökyüzünü izledi, tıpkı Hayaller Ormanı’ndaki gibi. Bir esinti ile savruldu saçları. Sonra bir yaprak yere düştü nazikçe. Bir kedi gelip yaprağa basınca çıtırtılar geldi Elmas’ın kulağına. Tıpkı Hayaller Ormanı’ndaki gibi. Mis gibi bir kurabiye kokusu geldi burnuna. “Ama bu Hayaller Ormanı’nda yoktu.” dedi ve güldü kendine.
- Kurabiyelerimden almak ister misin? Bugün doğum günüm. Karşıdaki bahçede kutlayacağız. Sen de gelir misin?
- Kurabiye için teşekkür ederim Mine, davetin için de.
Elmas mahallenin tüm çocukları ile doğum günü partisine katıldı. Oynadılar, hopladılar, zıpladılar. Kâh uğur böceği yakaladılar, kâh kaydıraktan kaydılar. Akşama kadar eğlendiler. Günün yorgunluğuyla evine dönen Elmas, erkenden yattı. O gece, o rüyayı görmedi. Sabah neşeyle evden çıkıp Pamuk Nine’ye gitti, sandıktaki eski deftere şunları yazdı:
“Hayaller beslenmeli mutlaka, ama ekranla değil doğayla ve oyunla. Bir hayal eğer gündüz doymazsa, gece olunca kaçar Hayaller Ormanı’na.”