EKSİK BİR ŞEY
- Gülsüm Karaman
- 18 Kas 2023
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 4 Ara 2023
Yazan: Gülsüm Karaman
Editör: Ebrar Şahin
Şef Editör: Behice Kavak

Eğer on yaşlarında bir kız çocuğuysanız ve ailecek YouTube’da ünlüyseniz hayat gerçekten çok yorucu olabiliyor. Affedersiniz. Kendimi tanıtmadan derdimi anlattım size. Ben Petek, on bir yaşındayım ve beşinci sınıfa gidiyorum. Annemin ve babamın biricik kızıyım. Tabii hâlâ beni hatırlıyorlarsa! "O da ne demek oluyor şimdi?" dediğinizi duyar gibiyim. Başımdan geçenleri anlatmadan önce bilmenizi isterim ki, olayların bu noktaya geleceği aklımın ucundan bile geçmezdi. İşlerin buraya varacağını bilseydim hiç, o duayı eder miydim?
Neyse. Hazırsanız anlatmaya başlıyorum.
O gün her zamanki gibi okuluma gitmiştim. Yakında taşınacağımız için üzgün bir şekilde sınıfa doğru ilerlerken en sevdiğim arkadaşım Hayat'ı gördüm. Geleceğimi dört gözle beklemiş olmalı ki, bir hışımla oturduğu yerden kalkıp, kırmızı ayakkabılarıyla âdeta dans edercesine yanıma geldi. Bana sıkıca sarıldı.
“Sonunda olduu!”
“Ne oldu?”
“Telefonum oldu. Babam bana telefon aldı!”
“Yaa! Hayırlı olsun. Güle güle kullan.”
“Teşekkürler kanka. Artık izlediğim YouTube kanallarının Instagram hesaplarını takip edebileceğim. Kim bilir belki ben de bir kanal açarım. Bakarsın binlerce takipçim olur.”
Okuldan eve geldiğimde bu konuyu biraz düşündüm. Benim de takip ettiğim YouTube kanalları var ve öyle alelade şeyler paylaşmıyorlar. Resim çizme teknikleri ya da evcil hayvan bakımıyla ilgili bilgiler veren hesapları takip ediyorum. Annem bu YouTube kanallarının zararlı içerikleri olmadığını söyledi. Bana fayda sağlayabileceklerini düşündüğü için de takip etmeme izin verdi. Hayat kanal açtığında onu da takip etmeliyim. Sonuçta en yakın arkadaşım. Acaba bir gün benim de YouTube kanalım olur mu? Ama önce cep telefonum olmalı. Sonra da içerik üretmeliyim. Hem ailecek içerik üretip çok takipçimizin olmasını sağlayabilirsek bir sürü para kazanabiliriz. Bir sürü para kazanırsak da bu evden taşınmak zorunda kalmayız. Allah’ım! Ne olur çok ünlü olmamıza yardım et! Böylece ben de mahallemden ayrılmak zorunda kalmam.
Bak işte! Yine mutluluk değerim düştü. Ne zaman bir sorunla karşılaşsam mutluluk değerim düşüyor. İyi ki babam bana geçenlerde mutluluk şurubu aldı. Böyle üzgün hissettiğim anlarda bir kaşık içiyorum. Bir şeyciğim kalmıyor. Yine mutluluk şurubumdan bir kaşık aldım almasına ama sanki geçmeyen, eksik olan bir şey var.
“Peteeek! Hadi gel kızım yemek hazır!”
“Geliyorum anneee!”
Annem yine döktürmüş olmalı. Mutfaktan odama kadar gelen mısırlı pilav ve taze fasulyenin kokusu, bana ne kadar çok acıktığımı bir kez daha hatırlattı. Kesin yine annem güzel elleriyle yaptığı şaheser niteliğindeki yiyecekleri hazırlarken, babam da danışanlarının randevularını gözden geçiriyordur. Ben de mor kapaklı, kristal desenli sürahiye su koyarım diye düşünmüştüm ki, kapı çaldı. Babam kapıyı açmaya gitti. Annem ve ben de mutfakta gelenin kim olduğunu merak ederek beklemeye başladık.
“Buyurun hoş geldiniz?”
“Siz şu ünlü psikolog Ahmet Demir Bey’siniz değil mi?”
“Evet benim. Siz kimsiniz?”
“Biz sizin fanlarınızız. Rica etsem akşam yemeğini birlikte yiyebilir miyiz? Zeynep Hanım'ın yemeklerinin devasa lezzetini de çok duyduk.”
“Tabii, buyurun buyurun ne demek!”
“Ah hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Ne iyi ettiniz de geldiniz. Ahmet, insanları niçin ayakta bekletiyorsun? Hadi buyurun sofraya gelin.”
“Hanım bir sakin ol. Geliyorlar işte yavaş yavaş.”
Mutfakta şahit olduğum bu diyalogda şaşırılacak o kadar çok şey vardı ki, hangi sırayla şaşıracağıma karar vermem uzun zaman aldı. Bu saatte pat diye başkasının evine gelinir mi? Benim ailem ne ara bu kadar ünlü oldu? Akşam akşam tanımadığımız insanlar kapımıza geliyor ve ailem neden buna bir şey demiyor? Biz de bu yaşımıza kadar pek çok kişinin fanı olduk ama kimsenin kapısına akşam yemeği yemek için dayanmadık. En önemlisi de az önce yemeye kıyamadığım mısırlı pilavım nerede?
Gelenlerin ardı arkası kesilmiyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar tatlı mutfağımızdaki nüfus sayısı dört elin parmaklarını geçti. Yemekten sonra evlerine giderler diye düşünürken annemin “Ayıptır kızım, gece gelen misafir evine gönderilmez.” sözü üzerine bütün yer yatakları, evin içinde adım atılamayacak hâle gelene kadar yan yana dizildi. Mısırlı pilavımdan sonra pofuduk yatağım da ellerimden kayıp gitmişti. “Sabah ola, hayrola,” diye düşünerek salonun pencere tarafına bakan yer yatağında uyuyakaldım.
Sabah kahvaltısından sonra annemi ve babamı bilgisayar karşısında video çekerken gördüm.
“Kanalımıza hoş geldiniz kıymetli izleyicilerimiz! Karnıyarık tarifimi çok sormuşsunuz. Birazdan sizinle paylaşacağım. Bu arada üzerimdeki gömlek de çok sorulmuş. Linkini şuraya bir yere bırakıyorum. Lütfen takipte kalın!”
“Bana da en yakın ne zamana randevu alabilirim diye çok fazla soru geliyor. Önümüzdeki iki ay boyunca doluyum kıymetli izleyiciler. Lütfen randevu oluşturmak için şuradaki linke tıklayın.”
Ah canım anneciğim ve babacığım! Kendi hâlinde olan bu insanlar artık oraya buraya link bırakır hâle geldiler. Her sabah beni okula uğurlayan ailem, artık fanlarının sorularını cevaplamakla meşgul. Az önce mutluluk şurubumdan bir kaşık almama rağmen hâlâ beni rahatsız hissettiren, adını koyamadığım eksik bir şey var.
Her gün okula gitmeyi, arkadaşlarımı görmeyi dört gözle bekleyen ben, bu sabah isteksiz bir şekilde okuluma gittim. Okul evimize çok yakın olduğundan beş dakika sonra okuldaydım. Sınıfıma doğru ilerledikçe koridorda oluşan uzun kuyruğu fark ettim. Neredeyse okulun bütün öğretmenleri ve öğrencileri kuyruktaymışçasına kocaman bir kalabalık vardı. Tam o esnada kalabalıktan biriyle göz göze geldik.
“İşte geldi okulumuzun biricik öğrencisi.”
“Ayakkabılarını nerden aldı acaba?”
“Petekciğim bir fotoğraf çektirebilir miyiz?”
“İçtiğin suyun markası ne?”
Yakın zamana kadar beni şaşkınlık denizine sürükleyen o kadar çok manzara gördüm ki, bu sefer kıyıya varmam uzun sürmedi. Hemen kendime geldim. Evde olanlardan sonra burada yaşadıklarım hiç hayra alamet değildi ve artık bu şekilde devam edemezdi. Hızlıca gerisin geri eve doğru koştum ve ailemle oturup bu olanların garipliği hakkında konuşmaya karar verdim. Ta ki evimizin önünde duran kocaman kamyona eşyalarımızın taşındığını görene dek…
“Anne, baba! Ne oluyor burada? Taşınmamıza daha üç ay vardı.”
“Kızım hayranlarımızın sayısı giderek artıyor. Bu ev bize küçük gelir artık. Baban hayranlarımızla hep birlikte yaşayabileceğimiz kocaman bir ev tuttu.”
“Fanların, hayranı olduğu kişilerin evinde kaldığı nerede görülmüş? Anne! Sen hiç benim Tuğba Coşkuner’in evinde kaldığımı gördün mü?
“Kızım öyle deme. Fanlarımız duysa çok kırılır. Hem annen ne kadar da çok hazırlık yaptı.”
Hayır ya hayır! Çok ünlü olursak çok paramız olur ve taşınmamıza gerek kalmaz diye dua ederken işlerin geldiği noktaya bak! Ben böyle olmasını istememiştim ki! Huzurumuz bozulsun istememiştim. Haayıııırr!
“Ne demek hayır? Dünden beri başımın etini yedin mısırlı pilav diye. Hadi kalk çabuk! Peteeek! Hadi uyan kızım!“
Annemin sesiyle irkildim ve etrafıma bakındım. Hemen bütün evi kolaçan ettim ama ortalıkta fanlardan hiçbir iz bulamadım. Her şeyin bir rüya olduğunu anlayınca içime su serpildi. Derin bir nefes aldım. Olanları düşününce aklıma dedemin çok sık söylediği bir söz geldi:
“Gönül dolusu huzurdan başka hiçbir şeyin önemi yok şu hayatta.”
Hani demiştim ya eksik olan bir şey var diye, o şeyi sonunda buldum! Ne kadar mutluluk şurubundan içersem içeyim, huzur olmayınca mutluluk şurubu da etkisini göstermiyor. Benim huzurlu ailem benimle olduğu sürece gittiğim her yerde etrafımı huzur bahçelerinin çiçekleri kaplayacak. Yeter ki ben elimdekinin kıymetini bileyim.