DEDEMİN GİZEMLİ ARKADAŞI
- Serap Doygun

- 20 Şub 2024
- 2 dakikada okunur
Yazar: Serap Doygun
Editör: Selda Gizem Çiçek
Şef Editör: Behice Kavak

Sizi hayal kırıklığına uğratacağımı biliyorum ama anlatmadan duramayacağım. Bahsedeceklerim ne hoş kokulu çiçeklerin arasında zıplayan Heidi ile ne de inciye dönüşen tüm gözyaşlarını üvey annesine veren Külkedisi ile ilgili. Anlatacaklarım Kakule ile ilgili ve o tam bir baş belası. Ona yazdığı uyarılarla kâğıt harcamaktan bıkınca çöplerden topladığı tost kâğıtlarını kullanan müdür de benimle aynı fikirde. Bu uyarıları koyacak yer kalmayınca, su kuyusunda ezerek kâğıt hamuru yapan ve bunlardan ürettiği defterleri okulda satan babası da...
Gelin görün ki bugün yaşanan olay, bardağı taşıran son damla oldu. Kakule babasının beslenmesi için hazırladığı sandviçi parçalayıp akvaryuma döktü, topladığı iribaşları öğretmeninin çantasına boşalttı, kantindeki tostlara acılı ezme sürdü. Ama cezalandırılmasının asıl sebebi bunlar değildi.
Öğretmeni 1-A sınıfından Nazlı’yı, bahçedeki ağaca pilates lastiğiyle bağlanmış ve zavallı kızın en sevdiği kirazlı tokasını da kırılmış hâlde bulmuştu. Bu okulda afacanlıklar olurdu ama böylesi görülmüş şey değildi. Babası okula geldiğinde Kakule, müdürün kapısında bekliyordu. Dönüş yolu boyunca konuşmadılar. Eve girerlerken babasının öfkesini azaltma umuduyla kulaklarından çıkan ateş toplarını ellerini üfleye üfleye topladı, bir güzel matarasının içine tıkıştırdı. Fakat bu da işe yaramadı. Babası odasına girdi, kapıyı çarptı. Sesi duyan mahalleliler karakolu arayarak bomba patladığını ihbar ettiler.
Babası iki saat kırk beş dakika sonra çıktı. “Şimdiye kadarkiler haylazlıktı, son yaptığınsa zorbalık,” dedi. Kakule, babasının sözleri karşısında küçüldükçe pişmanlık denizine batıyordu. Daha fazla ıslanmamak için sandalyeye çıktı, ayağından yaş çoraplarını çıkarıp iyice sıktı. Babası ona, uzaklaştırma cezasını çatı katında geçirmesini söyledi. Orada sıkılırım, dedi kaygıyla. Belki de sıkılman gerekiyordur, diye yanıtladı babası. Tabletini ve iki paket cipsi kucaklayıp yukarı yönelmişti ki babası tabletini elinden aldı.
Kakule istemeyerek yukarı çıktı. Burayı dedesi hazırlamış ve tüm vaktini burada geçirmişti. Sağdaki duvarda kitaplık, kitaplığın karşısında yazı masası, ortada berjer duruyordu. Kakule pencereyi açtı. Dışarıda çiçeklerin tatlı kokuları vardı. Bisikletine binip rüzgârla yarış yapmak varken buradaydı, inanamıyordu! Birden bakışlarına dedesinin kıymetlisi ilişti. Gacır gucur sesler çıkaran döşemede ilerledi, masaya yaklaştı. Dedesi bazen mevsimler boyu buradan kalkmazdı. Yazdıklarını beğenmez, buruşturup atardı. Babası kâğıtları toplayıp sabunla çitiler, bembeyaz olsunlar diye yarım bardak çamaşır suyu eklerdi. Kuruduklarında çekmeceye yerleştirirdi. Masayı tekrar görmek tuhaf hissettirdi. Kalemlikte duran makası aldı. Artık dedesi olmadığına göre istediğini yapabilirdi. Çizimine başlayacakken gözüne bir şey girdi. “Ah!” “Hatıraya saygın yok mu?” dedi biri. Kakule sese döndü. Karşısında kalın çerçeveli gözlükleri olan bir şey vardı. Kâğıttan bir boru tutuyordu. Kakule hayretle ona baktı. Sıkılmış gibi kıvrandı şey. “Dedenle çok severdik: Tüf tüf! Dener misin?” derken boruyu uzattı. Sen nesin, diyebildi Kakule. Ben neyim, diye tekrar etti şey.
— Elma kurduna benziyorsun.
— Sensin o! Kitap kurduyum ben.
— Neden buradasın?
— Dedenle hikâyeler yazardık.
— Ne anlatırdı o hikâyeler?
— Her türlü zorbalığı. Büyük çocukların küçük çocuklara, mavi gözlülerin ela gözlülere, elma sevenlerin armut sevenlere…
Kakule kendinden utandı. Kirazlı toka bulmalıyım, diye mırıldandı.
— Dinliyor musun?
— Hikâyeleri düşünüyordum.
— Hepsi hafızamda.
— Anlatsana!
Onuncu hikâyeyi de anlatınca, “Artık dinlenmeliyim,” diyerek lacivert ciltli kitaba süzüldü kitap kurdu. Kakule alt kata inip birkaç malzeme aldı. Ardından tekrar çatı katına çıkarak işe koyuldu. Tam yapıp edeceklerini bitirmişti ki babası kapıdan başını uzattı. Odanın tertemiz hâlini görünce kalakaldı. Verdiği cezanın hemen sonuç vermesine şaşırmıştı.
— Dedemin kitaplığında ejderhalarla ilgili kitaplar olduğunu biliyor muydun?
— Bilmiyordum. Sana katılabilir miyim?
— Tabii.
— Çikolatalı süt yapıp hemen geliyorum.
Kakule kitabını aldı, babası gelmeden ilk bölümü bitirmişti bile.