top of page

DEDEMİN ODASINDAKİ SIR

  • Merve Kalyoncu
  • 18 Kas 2023
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 7 Ara 2023

Yazar: Merve Kalyoncu

Editör: Aysel Yardımcı

Çizer: Ayşe Çavuşoğlu

Şef Editör: Behice Kavak

ree

En sevdiğim mevsim sonbahar gelmişti. Onu, bu sene 12 yaşımla karşılamıştım. Bahçeye çıktığımda ılık rüzgârın yanağıma değip de geçmesini çok severdim. Avlumuz, dökülen yapraklarla doluydu. Bazen yaprakların hepsini bir araya toplar, üstlerine atlardım. Ama en sevdiğim, bir enstrüman çalar gibi yaprakların üstünde zıplamak ve çıkan sesleri dinlemekti. Ben böyle yaptığımda annem bahçeye çıkar, arkamdan dökülen notaları toplar ve kendine kolye yapardı. “Sen de deden gibi sonbaharı çok seviyorsun.” diye ekledi bu sefer.

Canım dedeciğim, anneannem vefat ettikten sonra bizimle yaşamaya başlamıştı. Tombik bir göbeği, beyaz sakalları, sivri bir burnu vardı. Dedem, anılarına çok düşkündü ve odasını sır gibi saklardı. Bazı kişiler hariç kimseyi odasına sokmaz ve kapısını kilitlerdi hep. En sevdiğim kuzenim Ege de dedemin odasını merak eder ama her sene, bir şey öğrenemeden geri dönerdi. Bu yıl artık 10 yaşındaydı. Yurt dışında yaşıyordu ve yaz tatili için buraya geliyordu. Yan bahçemizde, onların da kendilerine ait bir evleri vardı. Ege geldiğinde ilk yaptığımız iş, zangır zangır dişlerimiz titreyene kadar vanilyalı dondurma yemek olurdu.

ree

O gün, günlerden pazartesiydi. Her hafta olduğu gibi yine Sezgin Amca gelmiş ve tam bir saat dedemin odasında durmuştu.

— Dedemin odasında çok önemli bir şeyler olmalı Ege. Acaba bir hazinesi mi var? Yoksa bir harita mı? Ya da belki elmas. Evet, evet, elmas olabilir. Yoksa niye odasını bir sır gibi saklasın? Eğer anahtara ulaşırsak bu işi başarabiliriz.

Odaya girmenin bir yolunu bulmak için Ege’yle salı öğlen 14.00’te bahçemizdeki çardakta buluşmaya karar verdik.

İnsanların, sarımsaklı şeyler yedikten sonra uyukladığını duymuştum. Hemen mutfağa koştum ve annemden bu akşam, yemeğin yanına bol sarımsaklı cacık yapmasını istedim. Plan, tıkır tıkır işliyordu. Dedem yemeğini yerken cacığını da içmiş ve yarım saat sonra esnemeye başlamıştı. Anahtarını da sehpanın üzerine bırakmıştı. Sonra, mışıl mışıl uykular dedeciğim.

ree

Hemen oltamı çıkarttık, balık tutar gibi anahtarı yakalayacaktık.

— Hadi bakalım Ege, marifetlerini görelim!

Ege, oltanın ucunu yavaşça anahtara yaklaştırıyor, bir yandan da heyecandan tırnaklarını kemiriyordu. Tam anahtarı alacaktı ki dedem birden, bir horultu sesi çıkarttı. Az daha yakalanıyorduk! Ege devam etti. Yavaşça, bir balık gibi anahtarı yakaladı ve oltayı çekmeye başladı. Ege ile sevinçten, “Başardık, başardık!” deyip havalara uçuyorduk. Ama dedemin emekli bir asker olduğunu unutmuştuk ve tabii ki yakalandık. Dedem bana göz kırptı.

Yine salı günü öğlen saat 14.00’te bahçemizdeki çardakta Ege ile buluşmuş ve yeni bir plan yapmıştık.

Dedem her zaman olduğu gibi çarşamba günü dışarı çıkıyordu. Kütüphaneye gidecek, yeni kitaplar alacaktı. Dedemin odasının camı, ağaçlara çok yakındı. Bu yüzden odasına, oradan girecektik. Ben ağaçlara tırmanıp, inme konusunda usta olmuştum. Ege de bana çıraklık yapıyordu. Bu sefer tırmanan o olacaktı. O kadar heyecanlıydım ki kalbim güp güp atıyordu. O odayı çok merak ediyorum, bu sefer başarmalıydık artık.

— Neden ben tırmanıyorum?

— Eee, Ege çırak olan sensin.

Ege, yine tırnaklarını kemirmeye başladı ve yavaşça ağaca tırmandı. Sonra “Aaaaa!” diye bir çığlık duydum.

— Dedemin emekli asker olduğunu unuttuk yine! Burada bir sürü diken var, hepsi ellerime battı.

Bu sefer de olmadı! Bir yolu olmalıydı bu odaya girmenin, bir yolu!

İki saat sonra dedem eve geldi. Bizim en sevdiğimiz çikolatalardan almış. Pamuk gibi bir kalbi vardı dedemin. Hatta annem bazen dedemin kalbindeki pamukları toplar, bize pamuk şeker yapardı. Bu arada Ege’nin ellerini sarılmış olduğunu görünce bana göz kırptı. Dedem, bir şeyler olduğunu fark edecek diye ödümüz kopuyordu.

Pazartesi günü yine Sezgin Amca gelmiş ve bir saat dedemin odasında durmuştu. Bu sefer elinde bir poşetle çıkmıştı. Dedem de arkasından el sallamış, “Az kaldı.” demişti. Salı gününü bekleyemedim ve hemen Ege’ye seslendim.

— Ege, Sezgin Amca elinde bir poşetle evden çıktı, hemen gelmelisin.

Ege önde, ben arkasında Sezgin Amca’yı takip etmeye başladık. Ege yine tırnaklarını kemiriyordu. Sezgin Amca elindeki poşetle, dedemin de arkadaşı antikacının dükkânına girdi. Poşetin içinde ne olduğunu görmeliydik.

Ege yavaşça dükkânın önünde duran arabanın arkasına saklandı. Bir aşağı bir yukarı poşetin içindekini görmeye çalışıyordu. Eliyle tamamdır işareti yapıp bana döndüğü sırada, neredeyse Sezgin Amca görecekti.

— İyi iş başardın çaylak ama az daha yakalanıyordun. Söyle bakalım bir şey görebildin mi?

— Tam göremedim ama bir çerçeve gibiydi. Ya da bir tablo! Sanki bir resim vardı. Aaa, bir de içinde Ü, Y, E gibi bazı harflerin olduğu bir kelime gördüm galiba.

İkimizin de aklı iyice karışmıştı. Artık geceleri uyku tutmaz olmuştu ve etrafta kıpkırmızı gözlerle geziniyorduk.

Yine salı günü geldi ve yine Ege ile saat 14.00’te bahçemizdeki çardakta buluşmuştuk. Yeni bir plan bulmalıydık ama bu sefer, diğerleri gibi olmamalıydı.

Ege dedemin karşısına çıktı, dedem bana yine göz kırptı. Ege tüm cesaretiyle başladı konuşmaya. “Dedeciğim artık çok yorulduk. Günlerdir Mercan ile senin odana girmeye çalışıyoruz. O odada ne olduğunu öyle merak ediyoruz ki aklımız başımızda değil, gözümüze uyku girmiyor. Oltayla denedik, cama tırmanmayı denedik, Sezgin Amca’yı takip ettik ama olmadı. Senin odanda ne var? O torbada ne vardı?”

Dedem ve ben, koca bir kahkaha patlattık. Hep bir ağızdan “Tebrikler Ege!” diye bağırıyorduk. Ege’nin gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmıştı.

— Artık sen de 10 yaşındasın ve testleri geçtiğin için bir OTTC üyesisin.

— Ne testi? Ne üyesi?

— OTTC yani; Olta tutan, Tırmanan, Takip eden, Cesaretli Kişiler Derneği Üyesi.

— Canım torunum, bu odaya sadece, bu derneğin üyeleri girebilir. Tıpkı baban, amcan, Sezgin Amcan ve Mercan gibi.

— Mercan mı?

— Evet, ben de Ege’ciğim. Senin bu derneğe üye olabilmen için başka yolum yoktu.

Artık Ege de dedemin odasındaydı. Tıpkı, benim de 10 yaşında geçtiğim testlerden sonra girdiğim gibi.

ree

Dedemin odasına girerken bir müzeye giriyormuş gibi hissediyorduk. Bir köşesi, askerî eşyalarla dolu bir antika dükkânı gibiydi. Başka bir köşesi, küçüklüğünden beri biriktirmiş olduğu oyuncaklarla doluydu. Diğer köşede ailemize ait eski resimler, babamın ve amcamın çocukluk kıyafetleri, çocukken oynadıkları oyuncakları, yazdıkları ilk yazıları, ilk karneleri, yaptıkları ilk resimleri ve daha neler neler... Bir köşesi, anneanneme ait eşyalarla ve resimlerle doluydu. Bir duvardaki çerçevede artık Ege’nin de resminin içinde yer aldığı OTTC Derneği üyelerinin resimleri asılıydı. Dedem, “Bu oda öyle değerlidir ki benim için dünyanın bütün elmasları bir araya gelse bile bu oda benim için paha biçilemezdir.” dedi.

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page