BİR KÜÇÜK SEYYAH MESELESİ
- Esra Bahadır
- 25 Nis 2024
- 3 dakikada okunur
Yazar: Esra Bahadır
Editör: Nefise Dilvin Sığırcıoğlu
Şef Editör: Behice Kavak

Kumsalın dibinde, gölgelik bir yatakta yelpazeyle serinlerken, birbirinden lezzetli yiyecekler önüne seriliyordu. Keyifle içeceğini yudumlarken cennette olduğu hissine kapıldı. Tam o esnada uzaklardan birinin ona seslendiğini işitti. Sesin artmasıyla tüm o güzellikler birer birer kayboldu.
- Tahir, oğlum uyan hadi! Kütüphaneye gideceğim, demiştin.
- Anne ya, tam zamanında uyandırdın.
- Hayırdır, yine nerelerdeydin?
- Sadece ben ve bana hizmet edenlerin -sınıfındaki gıcık kız arkadaşlarının- olduğu cennet gibi bir yerdeydim. Görsen, neler neler vardı! Meyveler, yemekler, tatlılar, içecekler…
- Adı üstünde, rüyaymış bak.
- Dalga geçme anne ya!
- Hadi, gel de kahvaltını yap! Erken kalkan yol alır.
Haftanın son dersinde Gülşen Öğretmen, öğrencilerine yalnızca kütüphaneden yararlanacakları bir ödev verdi. Dünyada iz bırakmış, öne çıkmış, onları etkileyen bir şahsiyet hakkında araştırma yapmalarını istedi.
Hafta sonları keyif yapmaktan hoşlanan Tahir, erkenden uyanmak zorunda kaldı. Doğrusu ödev yapmaktan hiç hazzetmezdi. Dahası, ödevlerin gereksiz olduğunu, ona bir şey katmadığını, sırf onları yormak, eziyet etmek için verildiğini düşünüyordu.
Gideceği kütüphaneyi belirledikten sonra, ödevi daha eğlenceli hâle getirmek için ufak bir hazırlık yaptı. Uzun, kemerli, ince bir ceket, onu yeterince gizemli gösteren bir şapka ve elinde merceği ile -maceracı bir dedektif edasıyla- araştırmaya hazırdı.
Tahir, kütüphanenin kapısını yeni bir maceraya açılan bir eşikten geçer gibi araladı. İçeriye girdiğinde tuhaf kıyafetinden dolayı tüm gözler üzerindeydi. O, bundan rahatsız olmak şöyle dursun, daha çok keyif aldığını hissetti. Araştırma yapacağı kişi konusunda kararsız kalınca, raflar arasında gezindi, ortamı kokladı. Eline aldığı kitapları belli bir şeyi arar gibi karıştırdı. Kitap okumayı çok seven biri olmadığı hâlde, kitap kokusunu, kütüphaneleri, kitapçıları gezmeyi çok seviyordu. Sonunda kimi araştıracağını bulduğunda keyfi yerine gelmeye başlamıştı.
- Tabii ya, Evliya Çelebi! Eğer onun yaşadığı zamanda yaşasaydım ben de onun gibi seyyah olmak için her şeyi yapardım.
İçinde onun adının geçtiği kitapları sırasıyla karıştırdı. Bir şeyler bulabileceği kitapları kenara ayırıp, masaya bıraktı. Üçüncü kitabın sayfalarında gezinirken bir sesle irkildi.
- Hey, ufaklık!
- Sen de kimsin?
- Ben diyar diyar gezen bir kitap kurduyum. Adım Gezenti!
- Vay, çok havalı! Anlatsana nereleri gezdin?
- Ohooo! Nereleri gezmedin, kimleri görmedin desen daha doğru olur.
- Nasıl yani, sen geçmişten mi geliyorsun?
- Onun gibi bir şey. Kurtların ömürleri ve yaşam alanları sizin gibi olmuyor. Tarihi süreç içerisinde oradan oraya, dönemden döneme gezip duruyoruz.
- Kaplumbağalar gibi mi yani? Onlar da çok uzun ömürlü oluyormuş.
- Evet, bir nevi onlar gibiyiz. Tarihte birçok döneme şahitlik etmişliğim var. Hem sen neden buradasın? Okumayı sevenlerden misin yoksa mecburen yolu buraya düşenlerden mi?
- Yani ikisinden de biraz. Aslında okumayı severim ama içinde macera, aksiyon, heyecan olacak. Yoksa çok sıkılıyorum.
- Hım… Sana göre güzel bir kitap nasıl olur?
- Başından sonuna kadar heyecan ve merak duygumu perçinlemeli, sürükleyici olmalı, en önemlisi de içindeki karakterleri gerçekte yaşıyormuş gibi sevebilmeli, üzülebilmeli, kızabilmeliyim.
- Çok haklısın, zaten iyi bir kitap bunu sağlayabilmeli. Söylesene ileride ne olmak istiyorsun?
- Gezgin olmak istiyorum. Yeni yerler keşfetmeyi, hayatı kitaplardan değil yaşayarak öğrenmeyi diliyorum. Kimi zaman zorlu olsa da macera dolu bir hayat düşüncesi beni heyecanlandırıyor.
- Sen böyle söyleyince, aklıma birini getirdin.
- Evliya Çelebi mi, tanır mısın?
- Tanımak mı, bir dönem Seyahatname’de bulunmuşluğum, onunla sohbet etmişliğim var. Emin ellerdesin o yüzden.
- Vay canına, sende ne hikâyeler vardır. Benim rehberim olur musun? Sen bana Evliya Çelebi hakkında ne biliyorsan anlat, ben de bana lazım olacak kısımları not alayım. Olmaz mı?
- Benim daha güzel bir fikrim var. Ben senin ödevinde sana destek olayım, sen de beni bir gün boyunca şehrin en büyük lunaparkında gezdir.
- Anlaştık ama sen oralara gitmek için biraz olgun değil misin?
- Her canlı çocuksu ruhunu diri ve canlı tutmalıdır. Yaşamın sırrı çocuk kahkahasında saklıdır.
- O zaman anlaştık, ben o işin uzmanıyım.
Ödevler yapıldı, verilen sözler tutuldu, iki arkadaş birlikte gün boyu eğlenerek neşeli kahkahalarla günü bitirdiler. Gezenti, uzun bekleyişten sonra başka dönemlere geçişini sağlayan ağız dolusu çocuk kahkahasını da yanına alarak yeni maceralar için hazır hâle geldi.
- İkimiz de istediğimiz şeye kavuştuğumuza göre bu güzel birlikteliğe veda etme zamanı.
- Bir daha görüşebilecek miyiz?
Kim bilir belki bir seyyah olduğunda yeniden karşılaşırız.