top of page

BİLGE BAYKUŞLA ORMANDA BİR GECE

  • Yazarın fotoğrafı: Selda Meydan
    Selda Meydan
  • 15 Ağu 2024
  • 4 dakikada okunur

Yazar: Selda Meydan

Editör: Gülşah Sarı

ree

“Paçi, Paçi!” diye seslenerek sağa sola bakına bakına koşturmaktan kan ter içinde kalmıştı. Ayağının altındaki kuru yapraklar haşır huşur sesler çıkarıyordu. “Off, ne de çok gürültü yapıyorsunuz!” diyerek bir tekme savurdu. Gittikçe artan çürümüş ot ve ağaç kokusu genzini yaktı. “Bu ormanın, kullandığı parfümü hemen değiştirmesi lazım,” diye homurdandı. Ağaçların arasına daldıkça serinleyen hava bir nebze nefes almasını sağlamıştı ancak birden olduğu yerde durup geriye bakınca ailesinden çok uzaklaştığını fark etti. Yaprakların arasından kırılarak vuran güneş ışınları yaklaşmakta olan gecenin habercisiydi.

Ailesi ile pikniğe geldikleri mesire yerinde Paçi, birden ormana doğru koşmaya başladı. Mert de peşinden gitmek zorunda kalmıştı. Ormanda ne kadar süre koştuğunu, piknik alanından ne kadar uzaklaştığını kestiremiyordu. Paçi’yi gözden kaybedeli bayağı olmuştu ve damarlarındaki kan artık zangırdayarak akıyordu. Kulağını tırmalayan cırcır böceği ve kuşların sevimli seslerine ürkütücü hayvan uğultuları eklendi. Kedisi için üzüntüyle, “Paçi neredesin?” diye hırıltılı bir cümle çıktı ağzından fakat kendi sesinden de ürküp sustu.

Göğe merdiven kuran dalların arasından gözlerini kısarak bakan güneş, kıs kıs gülerek ona el sallıyordu. Güneşe bakarak, “Gitme!” dedi. Bu saatten sonra yolunu bulması imkânsızdı. Titreşen bacaklarını elleriyle tutarak kendisine sığınabileceği korunaklı bir yer aramaya başladı. Tam o sırada omzuna bir elin değdiğini hissedip çığlık atarak yerinden sıçradı. Daldan sararmış bir yaprak düşmüştü. Yaprağın düştüğü ağaca doğru bakarken gövdesindeki küçük kovuk gözüne ilişti. Tam kafasını uzattığında içeriden üstüne sıçrayarak kaçan sincap yüzünden sırt üstü yere yuvarlandı. Sincabın arkasından, “Üzgünüm, bu gece evine el koyacağım,” dedi. Kovuğun içi oldukça nemliydi ve rutubet kokuyordu. “Biraz bakteriden kimseye bir zarar gelmez sanırım,” diye mırıldandı.

Kenarda bir iki mantar ile bir parça yosun vardı. Gözünün önüne annesinin mis gibi mantarlı börekleri geldi. Bir yandan ağzının kenarından akan suları silerken bir yandan acaba mantara yosun da karıştırılsa börekler daha güzel olur muydu, diye düşünmeden edemedi.  Börek hayalini kafasından kovaladı. İçinde bulunduğu durumdan kurtulması için annesi ile babasının onu bulmaları için dua etmekten başka aklına şu anlık bir çare gelmiyordu.

Hava, iyiden iyiye kararmıştı ve ormanda göz gözü görmüyordu. “Ah Paçi ne işler açtın başıma!” diye söylendi. Annesinin de zaman zaman aynı cümleyi kendisi için kurduğunu hatırlayınca dudağının kenarına buruk bir gülümseme yerleşti.

Uzaklardan garip sesler geliyordu, kovuğun içinde kendini iyice büzüştürüp yüz otuzluk boyunu yetmiş santime indirmek için bayağı bir uğraştı. Açlıktan karnında serçeler uçuşuyordu ancak gözleri uykunun ağırlığına dayanamayıp perdelerini indirdi.

Uykusunun arasında önünde bir karaltı hissedip korkuyla gözlerini açtığında Hasan Dedesi gibi bilgiç bilgiç ama şefkatle bakan bir çift iri gözle karşılaştı. “Dedeciğim, sen mi geldin?” diye boynuna atlayacağı sırada karşısında -dedesine göre biraz fazlaca kıllı üstelik de kılları onunkilerden çok daha sert- biri olduğunu fark ederek geri çekildi. Gözlerini ovuşturup tekrar bakınca karşısında dedesinin değil, hatta bir insan evladının da değil, resmini dergi ve kitaplarda gördüğü bir baykuşun durduğunu anladı. Kendini geri çekse de -Hayalet Casper gibi- ağacın kabuğunu aşıp dışarı kaçamadı.

Kurumlu kurumlu bakmaya devam eden bilmiş baykuş, “Dostum ne arıyorsun burada?” diye konuşmaya başlayınca şaşkınlıktan neredeyse küçük dili midesine iniverecekti. O kadar acıkmış ve dost bir sese hasret kalmıştı ki baykuşun konuşmasını falan sorgulamadan ürkekçe olanları anlattı.

─ Hmm, demek öyle. Ah siz çocuklar. Hep böyle olayların arkasını önünü düşünmeden hareket edersiniz zaten. Senin karnın da açtır şimdi.

─ Hem de çok. Buralarda pizza ısmarlayabileceğimiz bir yer yok mu?

─ Ha ha ha! Ne kadar da muzipsin.

─ Beni nasıl buldun, çok iyi saklanmıştım? Başını hafifçe yana eğip, gece elbisesi gibi çevresini saran tüylerinin arasında gururla salınan baykuş devam etti.

─ Beni hiç tanımıyorsun sanırım ufaklık, bir baykuş gecenin köründe yere düşen bir iğnenin sesini duyabilir, küçücük bir ışık hüzmesini çok net görebilir. Eee bu koca kulakları estetik operasyonla büyütmedik. Bizim de kendimize göre doğuştan gelen bazı yeteneklerimiz var elbette.

Gözlerini araba tekeri gibi açan Mert’in şaşkınlığı her hâlinden belliydi.

─ Sahi mi, bu harika! Ben de senin gibi karanlıkta bu kadar iyi görüyor olsaydım, şimdi rahatça ailemin yanına giderdim, diyerek ağlamaya başladı.

─ Sakin ol dostum. Ben ne güne duruyorum? Yuvamda pinekleyip duruyordum, seni fark ettim. Üstelik ormanın dışından da kulağıma gürültüler geliyor. Seni arıyor olmalılar. Şimdi buluruz onları. Hadi düş peşime!

Bilge baykuş yukarıda süzülürken Mert aşağıda onun ardınca yürümeye başladı.

Baykuşun fener gibi ışıldayan gözleri onu takip etmesine yardımcı oluyordu. Bir ara baykuş aşağıya seslendi.

─ Hemen önünde çiğdem yumruları var onlardan koparıp yiyebilirsin. Biraz da şuradaki maydanoza benzeyen kazayağı dallarından topladın mı seni gidene dek idare eder. Aman fazla kaçırıp bağırsaklarını bozma da!

Mert o kadar acıkmıştı ki bu yedikleri mangal yapmayı bir türlü beceremeyen babasının öğle yemeğinde önüne koyduğu yanık etlerden daha lezzetli geldi. Özellikle kazayağı otunun aromasına bayıldı.

─ Köşedeki ısırgan otlarına dikkat et ayaklarını yakmasın, diye seslendi bilge baykuş ve ekledi. “Şuradaki ekşi yoncalardan toplayıp annene götür, çorbalara katsın.”

Yol boyunca karşılaştıkları bitkiler ve ağaçlar hakkında onu bilgilendirdi. Çevrelerinde dolanan bir tilkiyi Mert’e fark ettirmeden cesurca savuşturdu.

Sesler artık Mert’in de kulağına gelmeye başlamıştı. Babasının sesini diğerlerinden ayırt edince hızlanıp koşmaya başladı. Tüm güvenlik görevlileri ve çevredekiler toplanmış onu arıyorlardı.

─ Babacığım, diye en yüksek tonda seslendi. Başta yaramaz Paçi olmak üzere herkes ona doğru koşuyordu.

─ Oğlum neredesin sen, çok korkuttun bizi!

Mert açıklama yapmak için tam arkasına dönmüştü ki bilge baykuşun geride bir ağacın dalları arasına saklandığını gördü. Baykuş, ışıltılı gözlerini kapatıp açarak selam verdikten sonra Mert’e artık eskisi kadar korkutucu gelmeyen ormana doğru uçarak gözden kayboldu. Ormandan ayrılırken kendisine söylediği son cümleler ise Mert’in aklından hiç çıkmadı.

“Unutma, atacağın her adımda önünü ardını düşünerek hareket etmen daha doğrudur. Yalnız bazen hayata küçük maceralar katmak da eğlenceli ve öğretici olabilir ufaklık!”

 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page