BİR ORADAYIZ BİR BURADA
- Yazar
- 8 Eki 2024
- 3 dakikada okunur
Yazar: Ayşegül Çakır
Editör: Sevde Dilruba Ünyeli
Çizer: Rabia Kumanlı

— Biz neden fısıldayarak konuşuyoruz?
— Kütüphanede sessiz olmak gerekir de ondan akıllım!
— Heeee!
— Şşşştt!
Kütüphanede sessiz olmaları gerektiğini bilen çok bilmiş bazı gözler iki kardeşin üzerinde bir süre kaldıktan sonra önlerindeki dünyalara döndüler. Özellikle Metin, canavarlar savaşının en heyecanlı yerinde sıradan dünyaya döndürüldüğü için çok sinirlenmişti.
Berk’le Zeynep, sonunda Metin de gözlerini onlardan çekince derin bir nefes alıp önlerindeki eski kitaplara döndüler. İçlerinden birisi daha çok dikkatlerini çekti. Ciltli kitabın iplikleri orasından burasından çıkan sırtında bile kitap desenleri vardı. Kitapla kaplı kitabı, kısa bir bakışmanın ardından uzanıp aldılar. Daha doğrusu Zeynep aldı. Berk’in boyu henüz üçüncü rafa yetişecek kadar uzun değildi maalesef.
Zeynep kitabı kardeşinin de görebileceği şekilde, değerini bilircesine, yavaşça ve hürmetle açtı. Eş zamanlı, etraflarında bir anda sert bir esinti baş gösterdi. Başta komik gelen esinti bir anda rahatsız edici bir rüzgâra dönüştü. Birkaç saniye sonra etraflarındaki çocuklar, onların önündeki kitaplar, masalar, sandalyeler, kitap dolu raflar görünmez olmuştu. Sanki bir bulutun içine girmişlerdi. Zeynep’in en son gördüğü şey etraftaki pencerelerin sıkı sıkı kapalı olduğuydu. Ne zamandır birbirlerine sıkıca sarıldıklarını bilmiyorlardı ama Berk çişi olmadığı hâlde altına yapma korkusuyla doldu.
— Neler oluyor abla?
Zeynep, Berk’ten birkaç santimcik uzun olabilirdi ama şu an hiçbir şey bilmiyordu. Büyük kardeş olduğu için bozuntuya vermedi, fikri olmadığını sakladı. Sis dağıldığında, kendilerini çok daha büyük bir kütüphanede buldular. Öyle ki artık rafların çoğuna Zeynep de yetişemiyordu. Birkaç tane baba üst üste çıksa tavana belki anca dokunabilirlerdi. O da parmaklarının ucuyla! Dışarıdan gelen kılıç sesleriyle kuzenlerinin odasına kapanıp izledikleri filmlerden birinin setinde hissettiler kendilerini. Ama az önce bu sesler hiç yoktu ki?
Önlerinde bir anda uçuşan bir kitap belirdi. Şaşkın gözlerle birbirlerine baktılar. Demek ki film setinde iplerle uçuşturulan bir kitap da olabiliyordu! Fakat sonraki sahneyi asla anlamlandıramadılar. Çünkü kitap derin bir iç çekti, göz kapaklarını yüzyıllardır oynatmamışçasına yavaşça açtı.
— Hmmm. Bildiğim hiçbir medeniyetin insanına benzemiyorsunuz. Kimlerdensiniz? Buraya nasıl geldiniz?
“Nasıl konuşabiliyor?” gibi bir şeyler dediler aynı anda. Normalde babaları tatil sabahları, “Hadi, hazırlanın, lunaparka gidelim!” dediğinde de bir ağızdan, “Lunaparka mı?” diye coşkuyla tekrar ederlerdi.
Zeynep’in tişörtüne yapışan Berk, kitabın ne demek istediğini sordu. Bir yandan da etraflarına bakıp bu sahneden sorumlu yetişkini arıyorlardı. Fakat yıkık dökük raflar ve uçuşan kitap sayfalarından başka bir şey göremiyorlardı.
Kitap, ağır ağır sordu.
— Burası neresi biliyor musunuz?
Aslında, “Nasıl olur da bir insana benzer?” diye sormayacaksanız kitap dedelerine benziyordu. Zeynep tereddütle cevapladı.
— Selim abinin izlediği filmlerin çekildiği bir yerdeyiz!
— Hmmm. Film mi? O da nedir? Bildiğim dünyaya ait değilsiniz sanırım. Bir ansiklopedi olduğum için bu başıma çok sık gelmez. Anlaşılan siz yüzlerce yıl önce denk geldiğim gezginlerden birisiniz. Yıllara, mekânlara bağlı kalmıyorsunuz.
Kitap hiçbir şeyden haberi olmayan bu iki kardeşe, görmüş geçirmiş tavrıyla başlarına geleni anlatmaya başladı.
— Yüzyıllar önce, dedemin dedesinin dedesinin dedesi zamanında falan yani, gördüğünüz bu kütüphane kuruldu. Bir sürü güpgüzel kitapla doluydu burası. Benim kadar yaşlıydılar, çok şey biliyorlardı. Birkaç gün önceye kadar hepsi yaşıyordu. Bana bakmayın, hepsi o kadar neşeliydi ki! En sevdiğiniz arkadaşınızı karşılamanız gibi coşkuyla karşılarlardı sizi. Heyhat!
Durdu. Boğazını temizleyip dolan gözlerini çaktırmadan sildi. Evet, elleri de vardı.
— Müslümanların gözbebeğiydi bu kütüphane. Hatta en eski ilim yuvalarından birisiydi! Moğolların zalim lider işte gördüğünüz hâle getirdi burayı.
Yutkundu.
— Bir daha ailemi eskisi gibi görmem imkânsız artık.
Çocuklar ne olduğunu bile anlayamamıştı ama can kulağıyla Kitap’ı dinliyorlardı. Belki de çok canlı bir hologramdı!
— Hepimizin sayfalarını dağıttı. Bu kütüphanedeki kitaplar sayesinde nice bilgiler, nice filozoflara aktarılmıştı oysa ki. Bilgi her şeydir! İleriki yüzyıllarda insanlar, buradan aktarılan bilgilerle devrimler bile gerçekleştirebilir.
O esnada onlara doğru gelen bir yetişkini fark ettiler. Fakat pek de arkadaş canlısı gibi görünmüyordu. Kaba saba, elinde baltasıyla odun biçmeye giden biriydi sanki! Kitap bir feryatla onları geri itince ellerindeki kitapla birlikte düşmeye başladılar. Düşüyor, düşüyor, düşüyorlardı.