top of page

AH ŞU ANNELER!

  • Yazarın fotoğrafı: Zehra Pountso
    Zehra Pountso
  • 1 Haz
  • 4 dakikada okunur

Yazar: Zehra Pountso

Editör: Hatice Boyraz Çizer: Hatice Öztürk

ree

Benim annem dünyanın ennn tatlı annesi. Zaten o tatlılığı, gülüşleri, kendini sevdirmeleri olmasa zor çekilir galiba. Neden mi? Gelin annemle bir günüme tanıklık edin. İşte güneş doğuyor. Herkes uyurken kalkıp kahvaltıyı hazırlasam iyi olur. Hele ki annem uyanmadan. Yoksa eteğime yapışır ve illa bir şeyler döker. Geçen gün tam yumurta kıracakken uyandı, “Ben kıracağım!” diye tutturdu. Eh, gerisini hayal edebilirsiniz herhâlde. Yumurtaları elinde ezdi, sonra birini düşürüp ağladı, ortalığı birbirine kattı. Ama anne sonuçta. Göz hizasına çıkıp onu sakinleştirmeye çalıştım. Bazen alt dudağımı ısırıp sakin kalabilmek için çok çabalıyorum.

Neyse ki bugün uyanmadı ve serpme kahvaltımız hazır. Şimdi gidip onu uyandırma vakti. “Anneciğiiimmm… Gündüzüm, güneşiiim... Hadi, kalk artık!” diye tatlı tatlı sesleniyorum. Yavaşça yüzüne öpücükler konduruyorum. Eh, şimdi birden uyandırsam çok huysuzlanır. Sonra ne pijamasını çıkartır ne saçlarını taramama izin verir. Yavaş yavaş uyanıyor, gözleri hâlâ kapalı ama yüzünde kocaman bir sırıtma var. Bu da sabah oyunumuz işte. Uyanmadığını sanıp gıdıklamam gerekiyor. Gıdı gıdı gıdı. Yatakta biraz boğuşup kahkahalar attıktan sonra kıyafetlerini giymek için kalkıyor. Bazen çoraplarını yan giydiği ve dikişi rahatsız ettiği için sinirinden ağladığı oluyor. Tam da şu an olduğu gibi. Hemen çoraplarını düzeltip dikkatini dağıtıyorum. “Güzel annem, gel bak en sevdiğin kahvaltıyı hazırladım. Hemen dişimizi fırçalayıp karnımızı doyuralım.” Sıra günün en zor kısımlarından birinde. Annem dişlerini bana fırçalatmak istemiyor, üstelik yine yarış yapmak istiyor. Ben fırçaladığım hâlde onu üzmemek için yeniden fırçalıyorum ve tabii ki yarışı o kazanıyor. Zaten kazanmazsa sil baştan olur. Aman aman! İşim başımdan aşkın.

Kahvaltıya oturup tatlı tatlı sohbet ediyoruz. Ekmeğine tereyağı ve reçel sürerken sağa sola akıtıyor, derin bir nefes alıyorum. Bir şekilde temizlenir. Birkaç kez masaya eğilmesini rica ediyorum. Ama sonunda yine de üzerine reçel damlıyor. “Ama anne, ben sana kaç kere eğil diye rica etmiştim!” dememle küsüp ağlaması ve ekmeğini yarım bırakması bir oluyor. Kızmadığıma ikna etmek beş dakikamı alsa da kahvaltıyı bitirmeyi ve birlikte bir şeyleri dökmeden toplamayı başarıyoruz. Annemin oyalanması için ona birkaç yapboz çıkartıp bulaşıkları halletmeye gidiyorum. Çok şükür ki bugün işe yaradı. Çoğu zaman iki dakika geçmeden yanıma gelip sıkıldığını söyleyerek kolumdan çekiştiriyor. Daha kötüsü de var. Bulaşıkları bol köpüklü süngerle o yıkamak istiyor. Bazen köpük savaşı da yapıyoruz. Çok eğlensem de sonrasında temizlemekten keyif aldığım söylenemez.

Sıra geldi bahçede temiz hava almaya. Annem her zaman ki gibi en güzel elbise ve ayakkabılarıyla çıkıp oynamak istiyor. Tabii ki ben buna karşı çıkıyorum. “Eğer dışarı çıkıp oynamak istiyorsan bahçe kıyafetlerini giymelisin anne. Hem güzel elbiselerini kirletirsen herkes seni sadece lekeli kıyafetler içinde görür. Eminim bunu sende istemezsin, değil mi?” Kollarını birbirine kavuşturup, “Bana ne, bana ne, görsünler işte!” diyor ve çatık kaşlarla bana bakıyor. Ah şu anneler! Ne zor insanlar olabiliyorlar bazen. Ona iki çeşit bahçe kıyafetini gösterip istediğini seçebileceğini ve banyodan sonra yine güzel elbiselerini giyebileceğini söylüyorum. Bugün işler biraz daha yolunda gidiyor ve kabul ediyor. Bazen o kadar çok direnip ağlıyor ki mücadele edecek gücüm kalmıyor ve günlük kıyafetlerle çıkmasına izin veriyorum. Bu sayede bahçe kıyafetlerimizin sayısı artıyor en azından.

Bahçede annemin kendi hâlinde oynamasını umut ederek bir kitap ve portakal suyu alıyorum. Yavaşça oturup onu izliyorum. Çiçek toplarken çok sevimli görünüyor. Şarkılar mırıldanıp güzel bir buket yapıyor ve yanıma koşuyor. “Bu senin içiiin! Güzel olmuş mu?” diye heyecan dolu gözlerle bana bakıyor. “Aaa! Çok teşekkür ederim, mis gibiler,” diyerek çiçekleri kokluyorum. Bunları da kurutup diğerlerinin yanına eklerim artık. Sanırım koleksiyonumuz oldu bu sayede. Onları bir albüme yapıştırsam çok güzel olur sanki. Tam çimenlere doğru koşarken annemin ayağı takılıyor ve düşüyor. Eyvah! Başlamadan bitti portakal suyu keyfim. Öyle bir ağlıyor ki komşu cama çıkıp ne olduğuna bakıyor. Bazen aklıma takılmıyor değil, acaba komşular anneme kötü davrandığımı düşünüyor mu? Annemi sakinleştirmem epey zaman alıyor. Neyse ki çiçekli yara bandını görünce yarasına yapıştırmama izin veriyor. Sonra birlikte taş topluyoruz. Ne buluyor bunda anlamış değilim.

Annem banyosunu yaparken ben de ona temiz kıyafetler çıkartıyorum. Sonra saçlarını tarayıp kurutuyorum. Çekmecesinden tokalarını seçerken ben de banyoyu kontrol ediyorum. Yine mi yaaa! Her yer sırılsıklam. Saç telleri de yapışmış kalmış oraya buraya. Offfff… Hızla temizliyorum. Çünkü annem bana seslenmeye başladı bile. Kitap seçmiş ve okumamı istiyor ısrarla. İtiraf etmem gerekirse bu, günün en güzel anlarından biri. Birer bitki çayı yapıp kitapları okuyoruz. Yemek hazırlayacak hâlim yok. En iyisi bugün dışarıdan sipariş etmek. Bazen olabiliyor böyle. Ben siparişi teslim alırken mutfaktan bir patırtı geliyor. Hemen koşup bakıyorum, annem mahcup ve ıslak gözlerle bana bakıyor. İkimize bardak çıkartmaya çalışırken birini düşürmüş. Hemen annemi oradan uzaklaştırıp cam kırıklarını topluyor ve ortalığı süpürüyorum. Annemin üzüldüğünü görünce böyle şeylerin olabileceğini, benim de başıma geldiğini söyleyip sarılıyorum. Birlikte yemek yerken sohbet ediyoruz.

İşte gün bitiyor, akşam rutinlerimizi bir bir yerine getiriyoruz: diş fırçalamak, çiçeklerimize iyi geceler dilemek, pijamalarımızı giymek, masal kitabını seçip okumak ve son olarak “Kim Daha Büyük Esneyecek?” oyunu. Annemin uyumasını dört değil, yüz gözle bekliyorum. Uyursa biraz kendime zaman ayırmak bana çok iyi geliyor. Ama bilin bakalım ne oluyor? Tabii ki günün tüm yorgunluğuyla ilk uyuyan ben oluyorum. Göz kapaklarım demir gibi ağırlaşıp kapanırken annemin kikirdeyip, “Canım kızım…” diyerek saçlarımı okşadığını hissediyorum. Yavaşça üzerimi örtüyor, alnıma bir öpücük kondurup bana sarılarak uyuyor. Yani uyuyoruz. Ah, şu anneler! İyi ki varlar.


 
 

©2023, Recep Bilal Aksu tarafından kurulmuştur.

  • Instagram
bottom of page